/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
  1. 51.
    +15
    maçtan çıktık, lay lay lay loy.. ölüyoruz ama.. birbirimizim kucaklarında gidiyoruz..

    o ara rakip koç geldi.. bizim takımı tebrik ediyor.."çocuklar.. ders verdiniz, bizimkilere hafife almamak gerektiğini öğrettiniz" bilmem ne..gibtir lan züt..

    çatır çatır domalttık işte..16 sayı lan? boru mu amın oğlu?

    son periyottaki oyunumdan sonra, nasıl taks maçlarında son raundlar akılda kalırsa, ben de öyle akılda kaldım, biz gülmekten ağzımı otoban olmuş şekilde soyunma odalarına doğru ileriyoruz, bir baktım bizim sınıftan kızlar, çığrışıp duruyorlar, yanlarından geçerken, daha hiç selam bile vermediğim tipler "helall ben tsigalkooo" "mrrsıççç mırrsıççç" diye cıbır cıbır ötüşüyolar... ünlü oldum aq *

    ben şaşkın ve aşmış derece mutlu bir modda, artık odaların kapısına iyice yaklaşmışken, tribün merdivenlerinde iki tane kızın el sallar gibi bir takım hareketlerini gördüm göz ucuyla, sonra bunlar iyice yaklaştılar, direkt üzerime geliyorlar lan? gülümseyip el ettiler gene, ben arkamı döndüm bakıyorum lan kime yapıyorlar, bana mı yapıyorlar? diye.

    bana yapıyorlar lan? *

    kızlar iyice yaklaştı, kapının önünde karşılaştık ama.. beyler.. kızlar.. kızlar da ne kız..ne kız.. dıbına röveşata çakayım, şu zütümün piştiği koltuktan kalkamayayım ki..kadın değil, resmen hükümet ulan, bildiğin devlet.. hele bir tanesi, tanrıça..

    epey heyecanlanmış bir vaziyette, tip tip baktım kızlara gülerek, kaşlarımı "ne ayak?" dercesine havaya diktim ki uzun boylu olan (benden uzun muallakler..1.80 var..) "merabaa" dedi, hafiften boyun kırarak, benim seviyeme eğilmeye çalışıyor *

    meraba? dedim yine gayet şaşkın... herhalde birini soracaklar..aq bu kızların benle ne işi olur? yolda görseler bir daha bakmazlar..

    biraz daha tarif etmek istiyorum lan..

    biri uzun, dediğim gibi, benden bir kaç santim uzun..ama botu var ayağında bilemiyorum..her türlü giber sonuçta.. kız, bildiğiniz tanker beyler... bildiğiniz tanker.. attan filan öte, bildiğin deve.. yüz, vücut.. muhteşem.. normalde burada edebiyatın allahını parçalamam gerekiyor biliyorum ama inanın betimleyecek kelime bulamıyorum.. biraz da kafamın tam yerinde olmamasından mütevelli olabilir..

    ama şunu net söyleyeyim, üniversite hayatım boyunca, bir şekilde kontakta bulunduğun en güzel hatun.. bakın bunu hala şu an söyleyebiliyorsam, varın artık siz hayal edin bu kumral güzeli..

    altında kalınca siyah taytı (ki o zamanlar böyle ayağa düşmüş değil o moda.. daha doğrusu moda değil.. cesur işi.. epey cesur işi..) ayağında botlar, sırtında gri süveteri..lan kız.. bildiğin rüya gibi, serap gibi bir şey.. gerçek olamaz ...

    ben ona odanlanmaktan öbürüne pek konsantre olamadım ama o da mükemmel kızın, ortalama üzeri güzellikteki yancısı modunda, orta boylu, yine tiki giyimli, daha açık kumral.. güzel yüzlü bir hatun..

    neyse..

    ben hafiften heyecanlanmış şekilde, "eee?" gibisinde bir hareket yaptım gülerek, çok komik bir atmosfer oluştu...

    normalde böyle şeyleri yapmayacağını beklediğiniz tiki fıstıklar, muhteşem bir basket maçı sonrası, maçın adamı olan havalı (ya bıraakk) çocukla tanışmaya çalışıyor... biz genelde tam tersi durumlara alışık olduğumuz için, e haliyle durum komik geliyor...

    nihayet bu elini uzattı, "meraba tekrar" dedi gülerek.."ben ayşen... "

    ayaklarımın altındaki salon dönmeye başlamıştı...

    kabus... bu..kesin kabus olmalı.. hapsolduğum... ve asla kurtulamayacağım, devamlı kendini tekrarlayan bir kabus...
    iyi sabahlarr panpalar *

    söz verdiğimiz gibi, sabahı ettik gene başlık altında..

    yarın gece görüşmek üzere, yorumlarını ekgib etmeyin.. çok da küfür etmeyin.. yaşlı başlı adamım, dokunuyor lan *
    @ montlasic,

    oraya daha döneceğiz panpam, daha işimiz var, benim hayatımdaki hiç bir hikaye yarım kalmadı, kalmaz, minenin ki de kalmayacak
    takip eden panpalar,iyi geceler , bu gece programım var o yüzden ancak sabaha karşı 3-4 civarı bir kaç part atabilirim eğer çok yorgun olmazsam.

    görüşmek üzere *
    selamlar panpalar..

    eve yeni geldim, ulan yazan benim, ben de bağımlı olmuşum işe bak *

    15 dakikaya başlıyorum..bir kaç part atarız
    tekrar iyi geceler arkadaşlar
    Tümünü Göster
    ···
  2. 52.
    +15
    hayat dediğimiz şeyin akışkan bir madde olduğuna inanıyorum..

    evet pek stabil, sağlam pabuç sayılmaz..ama onu da fazla suçlayamayız... sonuçta biz neyin içine koyarsak onun şeklini alıyor sadece..

    cuma gecesi, ebruyla mesajlaştığım sırada, bana hayatımın ne kadar akışkan olduğunu ve benim ne kadar da unutkan olduğumu bir kez daha kanıtlayan bir başka mesaj daha aldım,

    "tsigalkocum, nerden alırsın beni tam olarak?"

    ayşen...

    pazar günü buluşacağız, öyle anlaşmıştık, takıldığımız günün gecesi. bunun ilçede, elbette merkezdeki kadar çok seçecek olmadığından ötürü, o merkeze gelecek, orada takılacağız.

    ama durumlar biraz değişmişti...

    bir süre ebrunun son attığı mesaja ve ayşenin mesajına bakıp durdum... bir şey düşünemiyordum.

    tamamen içgüdüsel olarak hareket ederek, ebruya,

    "canım, arkadaşlar çağırıyor 10 dakka filan cevap veremeyebilirim tamam? * " yazdım.

    ardından ayşen için kafamdan tasarladığım mesajı yazmaya koyulmuştum ki, ebrunun cevabı olması muhtemel bir mesajla titredi telefon, herhalde "tamam" diyor olmalıydı, ayşen in mesajına devam ettim,

    "ayşencim, ya biz merkez de buluşuruz diye konuşmuştuk ama, ben düşündüm de, seni buraya kadar neden yoralım? * oralarda da takılabileceğimiz yerler yok mu? ben gelebilirim istersen?"

    yazdım,

    cevabı geldi,

    "aşkolsun ne yorulması ya * ). fark etmez benim için, burada da var mekanlar, ama sen merkez daha iyi deyince ona da uydum yani"

    "tamam madem, ben geleyim olur mu? sen gezdirmiş olursun beni ;)"

    "peki o zaman * . xxxx durağında inicem dersin, zaten orada da epey inen oluyor, ben seni ordan alırım ;)"

    "tamam cnm, 5 gibi oradayım o zaman?"

    "tamamdır * "

    "iyi geceler * "

    "tatlı rüyalarr,yarın görüşürüz * "

    ayşenle, yarın saat 5 te, onun bildiği yerlerde, ve benim bilemediğim bir şekilde, bir randevumuz vardı artık.

    ebruyla mesajlaşmaya devam ettim,birbirimize huzur ve sevgi dolu bir şekilde iyi geceler dileyinceye değin...
    takip eden panpalarıma iyi geceler, görüşmek üzere *
    iyi geceler arkadaşlar,
    bu akşam biraz erken başlıyorum, gece iş var malum.
    http://fizy.com/tr#s/1ah040

    pazar günümü yurtta, arkadaşlarımla geçirecektim (ebruya yazdığım bu). ama işin aslı öyle olmadı tabi,

    buluşmam akşam, ve ben fazla kasıyor sayılmam..yani öyle saatler öncesinden kalkma, hazırlanma, saç düzeltme filan yok (ki o saçı nereye düzeltiyon zaten aq, iyice çarşambaya döndü uzadıkça)..

    öğleden sonra uyandım, bir şeyler atıştırıp bir posta attırdım, sıcak bir duş aldım..temiz iç çamaşırları, güzel bir gömlek, onun içine gidecek uyumlu bir tişört, altıma klagib kotlarımdan biri..sırtıma zengin işi bir ceket *, altıma taba rengi, spor-klagib arası bir görünüm arasındaki ayakkabılarımı çektim. hafif kirli sakalımın da etkisiyle, küçük-casual bir beyefendiye dönüşmemem için hiç bir sebep yoktu, ama kabaran uzunca saçlarım öğrenci olduğumu fazlasıyla kanıtlar nitelikteydi,

    tipik yavşak üniversiteli,

    kusura bakmayın bunu ben değil, esnaf filan söylüyor böyle, sağolsunlar mezun olup "adam" olduktan sonra onların da öğrenciye ne gözle baktığını öğrendik(dedikoduya ortak olan sekonder müşteri rolünde)..alışverişte yüzüne gül, arkasından salla..ne muallakliği kalsın ne yavşaklığı ne binliği...

    neyse..

    evet dediğim gibi, öncesiyle kıyaslanınca pek kastığım söylenemez, ama tabi hepten de salmak olmaz, güzel bir hatunla, şaşalı olması pek muhtemel mekanlarda uzun bir gece beni bekliyor, en azından yanında sırıtmayalım da "kim lan bu lavuk" demesinler..

    saat beşi biraz geçe minibüs beni kavşakta bıraktı, inip kızı göremeyince mesaj attım,

    2-3 dakika içinde geldi, yanında 2 fıstıkla daha.. o zaten 3-4 den beri oralardaymış, yakınlardaki bir kafede kız arkadaşlarıyla oturmuşlar, e yani e5 huurları gibi saatlerce yol kenarında bekleyecek değildi ya *

    ayşen yine harika görünüyordu,
    beyaz, dar bir pantolon üzerine, hafif dökümlü,lacivert bir bluz giymiş, bunu da şık, yine beyaz bir kısa ceketle tamamlamıştı. beyaz topuklu ayakkabılarına, yine beyaz tonların ağırlıkta olduğu, üzeri bolca yazılı, amblemli, küçük, tiki bir çanta eşlik ediyordu..

    bir bahar akşdıbına göre iddialı bir seçim diyebilirim..yazı biraz erken getirmiş.

    diğer kızlarla da tanıştım, onları sadece benimle tanıştırmak için getirmiş oraya zaten, kızlar daha sonra bizden ayrıldılar..onlar da ortalamanın üzeri güzellikteydiler, ya da o anki atmosfer, giyim kuşam, makyaj filan öyle gösterdi gözüme bilemiyorum.

    e zaten güzel kızlar, genelde yine kendi klasmanına yakışan başka güzel hatunlarla takılırlar..böyle gruplar, hele hele bar-kafe-okul gibi ortamlarda tam "spice girls" lük bir hava yaratıp, etrafındaki, kız olsun erkek olsun hemen her insanın ilgisini üzerlerinde toplarlar.

    biz, yan yana kalınca, zaten aramız sıcak ve ben de yeterince yavşak olduğumdan ötürü, baştan ortamı yumuşaklaştırmak adına bir kaç espri yaptım buna,
    "yunan bayrağı gibi olmuşsun"

    "kızlar kalsaydı fena olmazdı aslında"

    gibi laflarla ince ince alaya aldım, gülüp şakadan trip atarak karşılık verdi,

    "ee ayşen hanım? ne ısmarlıyorsunuz bana bu akşam?"

    "yemek yedin mi sahi ya? yemediysen yiyebiliriz * "

    "yedim de, sen bilirsin, rehberim sensin ;)"

    "hımm, tamam o zaman, ilk önce gidip bir şeyler yiyelim, gece uzun, acıkırız ;)"

    bu böyle gece uzun filan deyince, ben "hadi yauuw?" dercesine yavşak bir bakış attım,

    "yani, senin işin yoksa tabi" diye gülerek ekledi.

    lan benim işim sensin bu gece be *..karşılığında ben gülümseyerek,

    "varsa bile erteledim ;)"

    koluma girdi, normalde nitro basılmış ferrari gibi yürümeye alışkın olan ben, onun topuklularına ayak uydurmak zorunda kaldım, bu arada aramızda şöyle 3-4 santim filan fark bariz oluşmuş durumda..dıbına koyayım ne diye giyiyorsun ki o topukluyu? görende şakil oniyılla buluşucan sanar... aslında içten içe beni geren bu durumu da espri konusu yaptım,

    "topuklu giymen iyi olmuş ya, öbür türlü çok kısa kalıyordun yanımda ;)"

    utanmış numarası yapıp "ya canım onu ben de düşündüm de, çok güzel oldu böyle ne yapiyim, kıyamadım çıkarmaya * "

    hee güzel oldu tabi, abla kardeş gibi geziyoruz işte..

    gülüp geçiştirdik gene,

    bu böyle kalabalık, sağı solu dükkanlı, kıpır kıpır bir sokağa soktu beni, etraf daha çok kafelerle dolu, yani yemek yenecek doğru düzgün bir yer yok gibi geldi, ama varmış. oturduk otantik görünümlü bir kafe-restoran arası çizgide dans etmekte olan bir mekana,

    körili tavuk diye bir şey tavsiye etti bana, tavsiyesini dinledim, o da aynından söyledi,

    lan bir tabak geldi, resmen bütün tavuğu kesip koymuşlar, yanında da dünyaa abur cubur, oha..kim yiyecek onu?

    neyse,
    epey doymuş halde ordan kalktık, "biraz yürüyelim?" dedi.."rehber hanım nasıl isterse * "

    yarım saat filan yürüdük, o ara laflıyoruz, ben her cümle içinde bir geyik kovalama merakına düşmüş haldeyim, yani illa dakika başına 2 espri ortalamasını tutturmak zorundayım..evet bazen böyle salaklaştığım oluyor fazla rahat olduğum insanların yanında,
    bu da benim kadar salak olduğu için bana ayak uydurdu, güle konuşa midemizdekileri erittik biraz, turumuzun ardından gene o kalabalık sokağa geldik,
    ilçenin "öğrenci sokağı" ya da "barlar sokağı" tabirini yakıştırabileceğimiz bir yer, fena değilmiş bence, merkez gibi olamaz ama burası da gayet renkli,

    hayat akıyor,

    barın birine soktu beni, epey loş bir mekan.
    http://fizy.com/tr#s/1ajewf

    "bugün güzel bir grup çıkıyor burda" dedi.

    fark etmez dercesine omuz oynattım, iç tarafa geçtik,
    şimdi mekan şöyle,
    bar kısmı ortada, onun ön tarafı boşluk, pist gibi, onun biraz daha önü sahne,

    bu orta kısmın iki yanı boyunca da yol var, o yolun kenarlarında yükselti var, yani 2-3 basamaklık bir kat gibi düşünün, oralarda da masalar var sık aralıklarla,

    girişten sol tarafa doğru olan kısmın basamaklarını çıktık, sahneyi yakın tam açıyla çaprazdan gören, barmenlerin olduğu kısımla da hizadayız, atmosfer neredeyse karanlık, sadece bar bölgesinin ışıkları ve onun haricinde sahneyi aydınlatan neon lambalar var, efes in neon lambası filan var duvarlarda, duvarlar o barlara özgü tuhaf yalıtımla kaplı,ahşap, yuvarlak küçük sayılabilecek masalar, etraflarında yine ahşap, arkalıklı yüksekçe sandalyeler.
    Tümünü Göster
    ···
  3. 53.
    +14
    gittik, oturduk içerde bir yere, tabi gene her taraf fosur fosur sigara dumanı, bu normalde tek tük içer ama benleyken içmiyor rahatsız olduğumu bildiği için,

    "bir şey istiyor musun?" dedim hıyar hıyar, yoo filan dedi, bir önceki arada yedim bilmem ne diye geçiştirdi, ama ben muhabbet kuru kuru gitmez diye düşünüp buna da çay-kek filan aldım geldim masaya..

    bu her zaman ki gibi oturmuş koyun koyun beni süzüyor,
    beyler inanamazsınız ama kızla en az 8-10 kere böyle masada bir saate yakın zaman geçirmişimdir, söylediklerinden toplasanız 10 dakikalık konuşma çıkmaz aq, paso öküz trene bakar gibi bakışıyoruz, öyle geçiyor zaman.. çok sinir bozucu bir durum.

    ama o gün biraz konuşturmaya kararlıyım tabi bunu,

    ee dedim, "nasıl gidiyor?" okula alıştın artık herhalde..

    iyi falan filan dedi, kısa kesti cevapları, sanki hipnotize olmuş gibi beni izlemeye devam etti irice gözleri..

    "diğer çocuklarla niye takılmıyorsun?" diye direkt bodoslama girdim ben de bu sefer "ben sigara mevzusundan dolayı seyrekleştirdim dolaşmayı, sen niye gitmiyorsun ki?" dedim. evet şimdi böyle yazarken de çok ağır öküzlük yaptığım net şekilde belli oluyor ama çok sinir oldum beyler yani, artık tahammül edemiyorum o koyunluğuna..

    bu sefer bu biraz sersemledi ben direkt öyle sorunca, "gideyim mi?" filan dedi gülümsemeye çalışarak, işi gırgıra almaya çalışıyor ama benim surat mahkeme duvarı gibi..

    "yoo dedim, oradan o sonucu nasıl çıkardın anlamadım ama * ben sadece soruyorum, cidden yani, niye onlarla muhabbeti kestin?"

    bu baktı kıvıramayacak, "ya ne bileyim, onların muhabbeti sarmıyor beni, senle daha huzurluyum, sen değil misin?" dedi, aklınca beni köşeye sıkıştıracak.

    ben saldırmaya devam ettim, "valla bence huzurun da bir yerden sonrası bayıyor, ebru, bilmem farkında mısın ama biz hemen hemen tüm günümüzü beraber geçiriyoruz ancak hiç bir şey paylaşamıyoruz, ben daha senin hakkında hiç bir şey bilmiyorum desem yeridir, keza sen de öyle. bu şekilde manzara seyreden gibi birbirimizi seyretmemizden nasıl huzur buluyorsun ben anlayamadım, şahsen bu beni huzursuz ediyor"

    ses tonumun da pek dostane olmadığını ekleyince, ister istemez epey ağır konuşmuşum..
    bu epey sersemledi ben öyle hırçın hırçın konuşunca,

    bir kaç saniye sağa sola bakındı, sanki görünmez birilerinden akıl ister gibiydi..ben de o ara onu izledim, ilk kez farklı bir gözle bakmayı denedim..

    ebru.. kumral dalgalı saçları olan, irice kahverengi gözlü, güzel yüzlü, düzgün fizikli, iyi giyimli.. hoş kız, bugün izmir alsancak a ya da istanbul taksime çıktığınızda benzerlerini görebileceğiniz tarzda, gerçekten hoş, ama beni çeken ekstra, karakteristik bir özelliği olmayan bir kız.
    ayrıca en başta da farkettiğim gibi, bütün o tiki ve havalı olmayan çalışan halinin altında aslında iyi ve masumane bir kız, biraz safca bile denebilir. ama tabi bunu kesinlikle inkar eden, daha doğrusu etmeye çalışan bir yapıda..

    neyse bu durdu durdu, sonra "eh, iyi paylaşalım o zaman?" deyip gülümsedi, biraz buruk bir ifadeyle.

    oha aq, onca laf etmiş, onca imadan bulunmuştum ama kız hala işi yumuşatmaya çalışıyordu. ben buna konuşurken tabi sadece o 1-2 cümleyi söylemedim, en az 2-3 dakika boyunca çemkirdim kıza, hatta bunu ses tonum ve el kol hareketlerimle de epey güçlendirmiş olmalıyım ama malum tabi hepsini hatırlayamıyorum dediklerimin, 7-8 sene olmuş aq nerden baksan..

    bu benim onca agresifliğime rağmen yine de alttan alınca ben de sakinleştim bu sefer.. daha normal konuşmaya başladım, tanımaya yönelik bir kaç kritik soru sordum, çekinmeden cevap verdi..o öğle arası ebru hanımla ilk kez o denli açık ve net konuşabilmiş, biraz da olsa birbirimizi tanıyabilmiştik..
    Tümünü Göster
    ···
  4. 54.
    +14
    niye gitmiyorsun lan işte, kız çağırmış..sen gitmezsen elin bini gider.. köpek gibi aşık olan sensin, o olsa olsa hoşlanıyor en fazla... salak herif, sen kime trip yapıyorsun? kimle polemiğe giriyorsun??

    gittim sıraya oturdum, burnumdan soluyorum.

    biraz zaman geçti, baktım sol tarafımda bir karaltı, "naaberr?" dedi, döndüm, kaşar ceren..hah bir sen ekgibsin..

    "nasıldı bayraaam?"

    o an "sana ne yarrrrraaam!" diye haykırabilmek için pek çok şey verebilirdim..ama öyle olmuyor tabi.

    "iyi, gittik geldik işte" dedim en duygusuz ses tonumla.

    "oturiyim mii?" dedi, kafa salladım "farketmez" gibisinden,

    oturdu bu, "bana sözün var biliyorsun demi, ne zaman çıkıyoruz?"

    benim kan beynime sıçradı, "hatırlamıyorum öyle bir söz ben?"

    -"aaa ta ne zaman konuştuk? yan çizmek yok baak, hiç bi yer bilmiyorum benn, bu akşam bir turlayalım?"

    -"ya ceren dün geldim ben, ölüyorum yorgunluktan, tamam bir ara gezeriz ama bu gece biraz dinlenmem lazım"

    -"haa doğru yaa, sen dün geldin demiğğ, ben cumartesiden geldim de*, son güne bırakınca böyle yorgun olmiyim diye"

    -"iyi yapmışın bak ben o kadar zekice düşünemedim işte" diye taşağa vurdum,

    -"hadi bee, çok fenasın" diye kısa bir kahkaha atıp yalandan ittirir gibi yaptı..

    sinirli sinirli gülmekle yetindim bende... elin oç u dışarda ayşenle gezerken ben de burda ortalık mallarıyla fingirdeşiyordum.. harbi bravo sana be.. valla bravo tsigalko.. altıpastan nasıl taça vurulur, birebir gösteriyorsun.. ibretliksin aq..

    biraz daha lak lak ettikten sonra ceren i şaka görünümlü ama aslında gerçek bir şekilde kovdum yanımda "hadi kızım senin sıran yok mu, arkadaşlarım ayakta bekliyor bak" filan deyip. harbiden de o ara ebru gelmiş, tahtanın orda tebeşirlerle oynuyordu.

    bunu gibtir edince, ebru geldi oturdu,

    "çok şeker bir kız bu, ben de bayramdan önce tanışmıştım" dedi..lan sana fikrini soran oldu mu?

    -"yaa evet, bal damlıyor" dedim bozuk bozuk..

    -"ne var bee, sen de kimseyi beğenmiyorsun haa" deyip güldü.

    -"her güne senle başlayınca diğer kızlar çirkin kalıyor" ya da buna benzer bir şey dedim. beyler bu kısmı not alın bir yere.. ibret olsun. diyen ağzıma sıçmak istiyorum çünkü.

    bu sefer bu, hayretle karışık bir kahkaha koyup "hadi yaa, vay be ben neymişim" diye şımarmış taklidi yaptı. ama benim aklım hala az önce sarfettiğim salak cümlede,

    o zaman epey kızmıştım kendime çünkü daha bunun gibi çok halt yedim beyler, ama şimdi düşününce anlıyorum ki, diğer kızlara karşı ağzından kaçan iltifatlar vb. sözler, aslında ayşen e demek istediğim ama bir türlü anına denk getiremediğim cümlelermiş.

    ona diyemediklerimi, ya da diyeceklerimi diğer hatunların üzerinde bir nevi prova ediyormuşum.
    bunları utanmadan ve sizden laf yiyeceğimi bile bile yazıyorum çünkü, örnek ve ibret olsun istiyorum. benim düştüğüm hatalara düşmeyin, benim değerlendirdiğim fırsatları siz de değerlendirin diye.
    bu arada 5-6 parttır aynı günü anlattığımı farkettim,

    ama önemli bir gündü o gün, dönüm noktası denebilir,
    Tümünü Göster
    ···
  5. 55.
    +14
    o gün salıydı,

    ben size asıl perşembe günün anlatacağım son bölümde, ama önce biraz toparlayayım, genel olarak durumları yazayım,

    ..mutluluk rüyam başlamadan bitmişti,

    ..başta takıldığım tayfa kızlı erkekli, bana sahip çıktılar.

    ..okanla salı gecesi boyunca sabaha kadar konuştuk..

    ..oda arkadaşlarımla konuştuk..

    ..herkes etrafımda bir sevgi çemberi örmüştü adeta.. erkekler böyledir beyler.. yerine göre am züt meme, yerine göre şişenin dibine kadar ineriz biz.. kadınlardan farkımız da bu olsa gerek ki, düşene bir hançer de biz saplamaz, omuzlarından tuttuğumuz gibi ayağa dikeriz.. tabi tüm hemcinslerimiz için geçerli değil bu, erkeğin de huursu var mı? var, ama genelimiz harbi çocuklarız bunu biliyorum.

    ..çarşamba günü eski tayfayla takıldım..

    ..ebruyla konuşmuyoruz..

    ..cereni de görmedim..

    ..derste yanına oturduğum kız, adı nilay..bir yere yazmak lazım onuda

    ..serhat bini bana çok sitem etti "aga işte bıraktın gittin ama olsun" gibisinden, sonradan tayfanın kızlarından öğreniyorum ki ebruya kegibmiş başta bu, aslında benim gitmem filan bahane, kızı da istemeden gruptan ayırınca içten içe kıl olmuş, ama şimdi sorun yok gibi..

    ..çarşamba günü ayşen i okulda gördüm tabi, hala şirinlikler yapıyor bana, bebek teselli eder gibi bir hali var, böyle ben geçerken bana kapıları tutuyor, "buyrunuz efeendiim" filan diyor, yüzüme gülümsemeye çalışıyor.. bildiğiniz çocuk eyliyor yani..

    bense ruhsuz ruhsuz gülümsemeye çalışmakla yetiniyorum..

    çarşamba günü akşamı, bizim tayfa (8 kişiyiz) artı sınıftan başka bir büyükçe grup, onlar da yine 8-10 kişi kadar, içlerinde nilay da var..

    güzel bir film vardı o senesi, hatta baya popüler oldu, romantik bir film, yabancı. adını vermek istemiyorum ama bulmak isteyen yılları kıyaslayıp bulur.. neyse.

    sözleştik hep beraber ona gidicez cümbür cemaat, hem kaynaşıcaz filan böyle, hem de o ara benim moralim düzelecek filan işte farklı insanlar vb...

    perşembe günü de benzer şekilde geçti,

    belediyenin bünyesinde, gayet güzel bir sinema salonu var, oraya gitmeyi planlıyoruz, kampüse yakın,

    işte biz toplaştık, bidiğin ilkokullu çocuk sürüsü gibi, konuşa gülüşe, uğultu halinde 15-20 kişi sinemaya doğru ilerliyoruz, bilet buluruz diye düşünüyoruz çünkü hem hafta için hem de akşam seansı,

    16.35 seansı.. hiç unutmam..
    cümbür cemaat doluştuk mekana, içerde de epey insan var, bekleme koltukları filan hep dolu, biz öyle görünce dedik lan bilet bulabilsek bari,

    neyse parayı ayarlıyoruz, doluştuk gişenin önüne, kadın da baktı gülüyor bizim tiplere böyle atkılı bereli, kırmızı burunlu yanaklı oğlan-kız karışık, yeni ünili bir tayfa.. yani dışardan bakınca epey sevimli ve sempatik gözüküyor olmalıyız..

    gene böyle her kafadan bir ses, erkekler espiri yapıyor, kızlar gülüşüyorlar, çok cıvıl cıvılız, ortam sıcacık..ne yalan diyeyim ben bile biraz üzerimden attım o ölü toprağını, nilay yanıma geldi, onla lak lak ediyoruz, okan yanımda,

    neyse biletler alındı, seansa 10 dakika filan var, epey dolu salon izleyecek gibiyiz,

    biraz daha yan tarafa geçelim dedik öyle orta yerde, dükkan önüne çekmiş tır gibi gişenin önünü kapamayalım diye..

    yana doğru yürüyoruz o ara okan acayip hareketler yapmaya başladı, bildiğin point guard a perde hazırlayan uzun gibi, yardım savunmasına gelen small forvet gibi (iyi basket oynarım bu arada, oradan da mevzular çıkacak) , kademeye giren sağ bek gibi aq..böyle bi önüme geçme çabası filan, ayağıma bastı o ara, dedim "lan napıyon, sakin ol" aq ilk defa mı geliyon sinema salonuna, hafiften kızdım da, çünkü canım baya yandı botla ayağıma basınca,

    neyse, bu bir şey demedi, ama gene böyle bir parselleme çabalarında, ne oluyor bilmem ne derken beyler,

    gişenin tam girişin karşısında olduğunu düşünün, oradan sola kırmıştık biz, o vaziyette tren misali ilerlerken, ben de kafamı sola, yani yol tarafına doğru çevirivermişim..şu okanının deminden beri alan savunması yaptığı yöne doğru..

    onları gördüm..yan yana,

    ve baş başa,

    aynı bekleme koltuğunda (kırmızı sahte deri koltuklar)

    diz dizeler,

    onun gözlerinde yine benim en çok hoşuma giden "mavi göz farı" üzerinde siyah beyaz, zebramsı desenli montu, kafasında ona uygun beresi.. ellerinde parmakları kegib eldiven..
    ozan ve ayşen.. aynı koltukta, aynı gün, bizimle aynı seansı beklemekteler...
    Tümünü Göster
    ···
    1. 1.
      0
      Rezzzxsf
      ···
  6. 56.
    +15 -1
    abahı böyle ettim, uykusuz,

    aşktan mı?

    acıdan mı?

    hiç sanımıyorum..

    okulda cerenle konuştum, bunun arkadaşı olan kızlardan biriyle de tanıştım.. keş, paçoz bişey..

    o akşam planda değişiklik olmazsa 4 kız 3 erkek olacağımızı öğrendim (bir tanesi çift).

    bu da demektir ki, ceren, paçoz ama çanağı sağlam bir arkadaşı, tipini bilmediğim bir başka kız ve yine bilmediğim bir başka sap ile beraber olacaktım. çifti gibtir edin, onlar muhtemelen odalardan birinde gibişirlerdi zaten..

    akşam 4 gibi buluşup biraz kordonda takıldık, ama herkes gelmemiş, o diğer sap, çift, ceren ve ben,
    diğer eleman temiz bir çocuğa benziyordu, muhabbeti kurdum. inşaat okuyormuş, adı ya sebahattin ya selahattin, çok da önemli değil zaten gibtir edin..

    ama hava it gibi soğuk olduğundan fazla dayanamayıp oradaki kafelerden birine kaçıp eve gitmek üzere diğer gibiklerin iştirakini bekledik,

    akşam 7-8 gibi marketin birinden, muhtemelen tamamı heba olacak bir 35 lik, yetmeyeceğini düşündüğüm miktarda bira ve durumu kurtaracak şekilde vişne suyu ile votka almış, eve doğru yürümekteydik,

    hava artık tamamen kararmış,
    insanlar cicilerini giymiş evden çıkıyor, kutlamaya gitmek üzere,

    biz amklar da eve gidiyoruz ellerimizde poşetlerle..

    neyse,
    evde kızlar daha önceden meze filan hazırlamışlar o üç kız beraber kalıyormuş zaten.. cips , çerez bilmemne de vardı, yani gıda yönünden sıkıntı olmazdı,

    benim açımdan tek merak edilen, gecenin sıkıcı bir arkadaş toplantısı mı, yoksa farklı atraksiyonlara sahne olacak çılgınca bir yılbaşı akşamı mı olacağıydı.

    umarım ceren huurluk yapıp beni orda züt gibi bırakmazdı..bu düşünceler aklımdayken gecenin gidişatı konusunda ilk sinyali, alınanları tezgaha dizerken ceren in belime dolanan eli verdi..bir yandan tek eliyle güya bana yardım ediyor aq, bir yandan da benim kalçayı çektirip kendininkiyle yanlamasına toslaştırıp kıkırdıyor,

    "ya bi rahat dur kızım" diye kalayladım bunu bir yandan gülerek, ensemden saçımı çekip gitti, "biz içersini düzenliyoruz, biraz incin minderler filan" diye de ekledi.

    diğer binlerden saf olan odada kızlara yardım ederken öbür çiftin erkeği de hatunuyla daha şimdiden ortalıktan kaybolmuştu aq..

    böylece mutfakta ben ve erekte olmuş küçük tsigalko baş başa kalmıştı.

    malzemeleri dizer, bardakları ayarlarken bir yandan da kendi kendime soruyordum,

    "ne işin var lan senin burda?..sen misin buradaki? yoksa birilerine, bir şeylere kızıp dönüşmeye çalıştığın bir başkası mı?"

    ne olursa olsun sürprizlere gebe bir gece diye düşündüm..bir şeyler değişecek,

    birileri değişecek,

    ben değişeceğim..
    Tümünü Göster
    ···
  7. 57.
    +14
    sonra gittim bir yüzümü yıkadım, geldim bunun yanına uzandım, ama odaya dışardan girince farkettim ki bildiğin leş olmuş ortalık.. rakı, bira, atmık, ter her tak birbirine karışmış içerde... bir de o uyuyan arada osurduysa filan..aha işte tam ölümcül karışım.. kimyasal bomba aq..

    öyle kaldık bir süre daha, hava hafiften ışımaya başlıyordu, bu o ara biraz dalmış, benim gözler zum halde..

    yanından kalktım.

    o ara bu da aydı tekrar, bana bakındı, "gidiyon mu?"

    "gideyim ya, sonra konuşuruz.. kafam döndü iyice, gideyim yerimde yatayım.."

    binler bu arada ben öyle leş gibi gezmekten hiç hoşlanmam.. şimdi orda uyuyup kalsam, en erken akşama uyanacağım, e üstüm başım berbat, boxer kullanım dışı, pantolon rakılı.. öbürleri de yeni tanıdığım insanlar, onların arasında öyle pis pis durmak istemedim yani.

    ha bir de diyeceksiniz ki, "be dıbına koduğumun, bu detayları niye yazıyorsun?"

    kusura bakmayın ama bunlar hayatın gerçekleri, yani öyle eve meve, gibişe kakışa gittiğinizde böyle herşey fresh, her şey hijyenik ve planlı şekilde olmuyor, muhtemelen gece sonunda istediğiniz tek şey güzel bir duş ve yatıp iyice uyumak olacaktır. şimdiden tavsiyem olsun, yani öyle ekstra kaliteli ferrelardaki gibi güllük gülistanlık değil her şey,

    ki düşünün biz gibiş bile yapmadık, bir de o olsa kim bilir neler olacak, nereden bileceksiniz kız fışkırarak mı boşalıyor, zütte domat mı var?

    neyse, bu kadar gerçeklik yeter sanırım.

    kalktım gidicem, ama kıza söylediğim de bir parça doğru zira alkolün acısı yeni çıkmaya başladı, kafam epey iyi.. bunun arkadaşına gözüm takıldı tekrar, dıbına koduğumun kızı, kaç saattir manda gibi uyuyor lan koltukta, gibeyim öyle yılbaşıyı..

    ceren benim baktığımı görünce yanlış anladı salak, önce şaşırdı, sonra da gözleri parladı, gülmeye başladı..

    "nasıl bunun da kalçalar harika demi?" deyip güldü..

    lan salak? ne demek istiyorsun sen..
    bu sefer beni de bir şaşkınlık aldı, ama bu üsteliyor,

    "bi dene istersen?" deyip iyice kahkahayı koydu, devrildi koltuğa..lan ben iyice şapşalladım bu sefer..ne biçim ilişkiler lan bunlar?

    sonra kızın züte baktım bende, hakkaten de bariz iyi.. yani cereninkinden filan bile iyi.. bununda üzerinde pempe, keten pantolon gibi bir şey var, tam paçoz tarzı.. hani şu vücudunun diğer tarafları normal, zütleri fazla kavisli apaçi hatunlar oluyor ya, böyle acayip pantolonlar giyiyorlar, dar paça, bacakları komple saran.. hatunun saçlar da aynı apaçı saçı gibi zaten böyle yanık-tülermiş-arası kızıllı mızıllı gibi... amk paçozu işte..

    sonra ben öyle dikkatle incelerken, ceren bir kez daha,

    "lan oğlum otur üstüne bi uyanmaz bee nolcak?" dedi, bu sefer daha hain, ince ince gülerekten..

    kafamda olayı biraz daha tarttım, ama uçuşlardayım o ara.. yani sağlıklı düşünebiliyor olma ihtimalim zayıf..

    "iyi lan" dedim içimden..

    bunun koltuğa çıktım, üzerine yaklaştım, şınav çeker pozisyonda, cerene dönüm baktım tekrar, gözleri yine iri iri açılmış,

    "hadi hadiii" deyip gülüyor gene, inanılmaz heyecanlı bir hali var..

    biraz daha yaklaşık bunun da çanağa sürtündüm.. küçük tsigalko, hem acılarda (sızlıyor) hem isyanlarda (taş gibi oldu gene)..

    ee beyler.. yasak ve yanlış şeyler, her zaman çok daha heyecanlı ve cazip gelmiştir insan oğluna..o nedendir ki ademle havvanın da o elmayı ısırışı..o nedenledir ki insan oğlunun yaradılışından bu yana günaha karşı olan bu denli tutkusu ve merağı...

    normalde ceren zütünü açsa o saatten sonra benimki etkilenmezdi her halde ama orada, her şeyden habersiz zütü dönük uyuyan o kıza yaptığım ufak bir temas barutu ateşlemeye yetmişti..

    yasak, beyler "yasak", işte anahtar kelimemiz..

    ben hem o kıyak kafa hem de yeniden uyanan minik devim sayesinde daha az düşünerek hareket etmeye başlamıştım.. önce yavaş yavaş, korka korka olan temaslarım, sonra gittikçe hoyratlaştı..en nihayetinde bildiğin kızın zütün üzerinde sılalom yapıyordum..

    bir noktadan sonra, ya uyanırsa korkusu filan da kalmamıştı, arkadan cerenin tıkanır gibi kıkırdamaları geliyor, ben o vaziyette gidip gelirken yine patladım..4 oldu..

    ama şimdi yiğidi öldür hakkını ver, acaba o atmosferin büyüsünden miydi bilemiyorum ama kızın kalçasının kıvamı da, konveksi de, yani düşünebileceğiniz tüm fiziksel özellikleri de harikaydı..

    boşalırken biraz fazla sarsılmış olmalıyım *..ceren bu sefer "hohohooo ohoho" diye ohalarcasına güldü..

    diğer zavallı harbiden bu dünyada değil yani.. arafta filan..
    Tümünü Göster
    ···
  8. 58.
    +14
    lan birden bire, kucağımda bombayla kalakalmıştım, kız parlak mavi gözlerini üzerime dikip, "aa? biliyor musun?" diye sordu.

    gak guk ettim bende, evet filan dedim, tarif etmeye çalıştım ama biraz ani olduğu için hafiften sıvamış olabilirim yani (hazırlıksız yakalandık lan..) yalnız kız harbiden de hoşmuş, biraz da ondan heyecan yaptım galiba, ama sonradan öğreniyorum ki meğer bu beni sempatik göstermiş (halbuki loser olmam lazımdı)..

    o muhabbetlerden biraz sonra da sonlara kadar kalan 20-25 kişiyle beraber kafeden çıktık,

    grupça ilerliyoruz,
    benim aklımda haliyle mine hakkında duyduklarım ve kızın yüzü suratı dönüp duruyor, öyle yol boyunca ilerlerken bunu aradım kalabalıkta, bir baktım, bu gruptan biraz daha ilerde, resmen leylek gibi uça uça, zıplaya zıplaya yürüyor,

    sokak lambalarının ışığı altında, omuzlarına dökülen parlak, düz sarı saçları heyecanlı heyecanlı kıpırdamakta, etrafındaki hava akımıyla adeta dans etmekte.. şimdi ikimiz de ayaktayken endamı daha da belirgin gözlerimin önünde..

    biraz adımlarımı hızlandırdım.. grubun 3-5 adım ilerisinden öncü birlik misali ilerlemekte olan bu tuhaf, uçarı kıza yaklaştım, yüzündeki sanki gülümsemek istermiş gibi, o tüm gece boyunca masaların arasına saçılan pozitif, enerjik ifadesini gördüm..

    artık yan yanaydık, geldiğimi görünce dönüp daha da parlak bir şekilde gülümsedi, gözlerinin mavisi geceyi delmekteydi,

    "merhaba?" dedim, kendimden beklemeyeceğim derece kendine güvenen bir ses tonuyla..az önce nerdeyse kekeleyen çocuk kaybolmuştu..
    bu da hemen neşeli bir ses tonuyla,

    "merhaba" deyip gülümsemeye devam etti..

    beyler sanırım bu tarz, aşırı güzel olmasa da sevimliliği ön planda olan hatunlara karşı bir zaafım var aq..yani bir nevi güzelliği ve ciksapaliteyi, tatlı bir yüz ifadesine değişebiliyorum o zamanlar, zira öyle olmasaydı zaten ebruyla çıkıyor olurduk herhalde..

    neyse,

    biz muhabbete başladık, ben gene klagib low level esprilerimle girdim, biraz hatunu da dener gibiyim, diyorum işte "grup pek sarmadı galiba?" filan, böyle jest mimik yapıyorum, klagib bir yavşağımsı çocukceğiz modundayım yani.. illa her cümlemde bir ince espri geçmek zorunda..ne mallık aq..şimdi gibseler öyle konuşmam karı kızla..

    bu da epey konuşkan bir kız çıktı, bir de o pozitifliği de var tabi, ben iyice rahatladım, zira muhabbet tıkanmıyor, ben soruyorum o soruyor filan, zaten nilayın çoğunu anlattığı şeyleri bir de ondan dinledim,

    yalnız biz o ara epey bir uçmuşuz, bu hızlı yürüyor, ben de acayip hızlı yürürüm hatta bu yüzden devamlı posta koyuyordu bana arkadaşlar "amk sakin ol" "nereye koşuyon aga" gibisinden..

    bu akıl etti, "kızları ektik galiba" filan diye, sokak lambasının birinin altında biraz durduk arkada kalan grubu bekledik, o ara biz konuşuyoruz, daha doğrusu o konuşuyor, ben de izliyorum bunun yüzünü, valla ışıkta vuruyor ya aq, kız da zaten sarı, bildiğin parlıyor sevimli hayalet casper gibi..o an içimde bir sıcaklık hissettim *..kıza karşı, nasıl diyeyim,

    yani aşk, filan değil, biliyorum (en acısından hemde) ama böyle bir sempati, ne bileyim hafiften bir hayranlık, hoşlaşma hissettim. ama emin olun ayşen e olan duygularımın 10 da biri bile değildir, onun ilk zamanlarımın tarifi yok beyler, kelimelerle ifade edilecek cinsten değil yani..
    şarkılara devam, bunu çok severim

    http://fizy.com/tr#s/1agxpb

    neyse, öbür kızlar-çocuklar yaklaştılar, tabi ben o ara istemeden tüm gece eğlendiğim okan ı filan satmış oldum ama kızdığını sanmıyordum.

    kızlar yaklaşınca huur * ceylin hemen kendine özgü o havalı ses tonuyla "ooh valla siz koptunuz gittiniz yaa" deyip ufak bir kahkaha koyverdi, diğer kızlar da o tarz şeyler deyince baktım mine biraz utanır gibi oldu, bir şey demeden gene sırıta sırıta döndü, ben de biraz utanmışım, bu sefer biraz daha yavaşça gene konuşa konuşa konuşa önden gidiyoruz,

    kız jean christophe - grange hastası, ben de delisiyim, oradan da epey muhabbet oldu,

    şimdi, entel pekekentler gibi görünmek istemem ama kaldırabileceğini düşündüğünüz hatunlarla kitap-müzik muhabbetine girin beyler, yani gidip ceren kaşarıyla o muhabbete girilmez tabi, kız "ne diyon ya aalla allaa" der, taşak geçer.. ama hak eden, sindirebilen hatunla girin yani,

    çünkü oradan hareketle epey ortak nokta bulabiliyorsunuz, kitaptan müziğe, müzikten sinemaya, sinemadan da hayat felsefesine varıncaya değin epey bir dallanma oluyor, bunu kullanın derim. ben çok kitap okurum, özellikle de pgiboloji üzerine aşırı derecede okumuşluğum var, eğer dışardan bölümü olsaydı kesinlikle pgiboloji okurdum, bundan korku hikayelerimden birinde bahsetmiştim, okumuş olanlar varsa bilir.

    neyse,

    biz gene konuşurken kayışı koparmışız farkında olmadan, taa yurtların bulunduğu sokağın başına kadar geldik bunla,
    gece saat epey olmuş, biz hemen hemen yalnızız orda,

    bu "ya biz gene unuttuk bunları" deyip kıkırdadı,

    "tamam burda bekleyelim madem" dedim. bekledik bekledik gelen yok aq..
    sonra bu dedi, "ya bir arayalım bari şunları" diye,

    ben tel i çıkardım, nilayı arıcam, bu dedi "dur benden arayalım, bedava var" filan. neyse orda bir şeyler oldu, ben gene bir binlik ettim, espri mespiri, bunun telefon numarasını alıverdimm..

    vay anasını lan.. heyecanlanmıştım yine.. niye?

    kızları aradık,

    doğum günü yapacaklarmış, bizimki "aah doğru ya, tabi bu gece daha bizim kutlamamız var, aklımdan çıkmış benim" deyip yüzüme manidar manidar gülümsedi,

    eh..adamın aklını başından alırız evvelallah * . tabi benim ki de ne derece yerinde bilinmez..

    ben dedim, "madem öyle beklemeyelim onları ben seni yurda bırakayım"

    "tamam" dedi, "nasılsa gece beraberiz onlarla".

    bunu yurdun kapısına zütürdüm bıraktım, teşekkür etti, sarıldık, gündeki kibar teyzeler gibi öpüştük. bunu uğurladıktan sonra geri döndüm sokağın başına doğru gidiyorum, ama içimde filler güreşiyor beyler.. çok karmaşık duygular içindeyim..

    neyse baktım karşıdan bizim kızlar geliyor, okan da onlarla, diğer serhat merhat kaybolmuş alayı,

    kızlar herhalde bu durumu farkettiğimi anladılar,

    "yaa işte, bizi sattı beylerimiz, neyseki okancım, centilmen erkeğimiz bize eşlik etti" diye yine grup adına vurucu konuşmayı yaptı ceylin, diğer hatunlar da benzer şeyler söyleyip kıkırdadılar, okan a baktım bin bin, gülecek gülemiyor *

    neyse sıcak bir veda eşliğinde bu kızları da yurda geçirdik, ben nilayla sarıldım, o ara okan ın da ceylinle "kibar teyze öpüşmesi" modunda olduğu da gözümden kaçmadı *

    kızların hepsi yurduna girdiğinde, biz gene kankamla, karanlık ve soğuk sokaklarda başbaşa kalmış, oradan yaklaşık 15 dakika uzaklıktaki yurdumuza doğru yürümeye başlamıştık..
    gecemizin son şarkısı ve son partı,
    Tümünü Göster
    ···
  9. 59.
    +14
    gözlerimin yaşardığını hissetmiştim,

    yüzüm resmen alev alev yanıyordu.. suratımın ortasına osmanlı tokadı yesem, belki anca o kadar yanardı canım..

    tamam.. alışıyorsunuz beyler, kabulleniyorsunuz bir yerde.. ama olmaz ki? böyle gözüne sokarcasına, zorunda mıyım ben onların aşk cıvıltılarını görmeye? zorunda mıydı kaderim, kalbinden deşilmiş bedenimi, achilles in hector a yaptığı gibi yerlerde sürüklemeye?

    derin nefes ala ala, zorlukla kendimi toparladım..bir kaç metre önümde ki ebrunun dalgalı kahverengi saçları nihayet artık bulanık görünmemeye başlamıştı ki, sınıfa başka insanlar da geldiler ve beni o ölümcül üçkenin yalnız bir köşesi olmaktan kurtardılar..

    onları o şekilde görüşüm,

    ebrunun bana attığı o küçümser bakış..

    sakinleşip kafamı toparladığımda bir karar aldım.. dersmiş, sınavmış, notlara göz gezdirmeymiş filan yalan olmuştu zaten..

    evet,

    bir karar,

    özgüvenimi geri kazandıracak,

    beni düştüğüm yerden kaldıracak,

    dostu düşmana, reddedene, reddedilene, kendimi gösterecek,

    berin düştüğüm bataklıktan belki bir süreliğine de olsa kurtaracak bir karar,

    ne yapıp edip mine yi tavlamalıydım..

    anlaşıldı.. başka türlü çıkmayacaktı bu aşkın acısı..

    belki de, kendi üzüntülerimi başkalarını üzerek silmem gerekiyordu üzerinden..

    kendiminkinin acısını unutmak için başka ruhlar acıtmak,

    başka kalpler kırmak..

    başka gözleri ağlatmak..

    ya da kim bilir.. belki de bu şekilde bulacaktım aradığım ebedi mutluluğu?

    kimseyi üzmek zorunda filan da kalmayacaktım..

    herkes kendi mutlu olduğu insana kavuşmuş olurdu belki de..

    ama denemeden bilemezdim..

    ve diyorum ya..

    ne pahasına olursa olsun mine yi düşürmek zorundaydım kollarımın arasına..

    rahattım, çünkü sanki daha fazla kaybedeceğim bir şey yokmuş gibi geldi.

    ve yine o an, aklımın köşesindeki "ya o da olmazsa?" sorusunun cevabına karşılık gelecek şekilde, "intihar eden insanları artık anlayabiliyorum.." diye mırıldanmıştım.

    gözlerimi tekrar sınıfa çevirdiğimde nilayın kapı önünde birileyle lak lak ettiğini gördüm,

    evet.. hedefe giden kutsal yoldaki sadık destekçim olacaktı.. bunu yapmaya istekli gibi görünüyordu..ama peki ya hazır mıydı?

    sonrasında, her iki taraf adına da yaşanabilecek acılardan sorumluluk almayı göze alabilecek miydi?

    yoksa o gece, biraz da beni kızdırmak için bilerek mi o "çöpçatan kız" ayaklarına mı yatmıştı?

    hepsini bir bir görecektim bakalım..bu savaş daha bitmemişti, kazanılması gereken bir gurur, onarılması gereken bir ruh vardı hala,

    .
    .

    benim ruhum.. benim gururum..
    Tümünü Göster
    ···
    1. 1.
      0
      Saşşppoıhddg
      ···
  10. 60.
    +14
    akşamı zorla geçirdim,

    bir an önce gece olsa da ben de harekata başlasam diye içim içimi yiyor, sanki her daim çişim varmış gibi,

    tabi okan, tolga filan farkettiler ama adamlar da alıştı artık benim bu acayip hallerime, allahtan elimi kolumu yatağa bağlamıyorlardı "amk deli bu" diye..

    gece 10 gibi ilk mesajımı çaktım,

    "selam, nasıl gidiyor sınavlar?"

    -"selam * iyi bakalım ya, benim takvim biraz daha yoğun malum alttan dersler de var 2-3 tane * "

    -"hadi ya, ben seni çalışkan kız diye düşünüyordum :p"

    -"yok ya nerdee * gezip tozmaktan derse vakit mi kalıyor :p"

    (ne gezmesi len bu bakayım?? *)

    -"hazır gezmeden bahsetmişken, sen benim dediğim kafeyi görebildin mi?"

    -"yok gidemedim daha, hafta sonu giderdim aslında ama ders çalışcaz diye yurtta durduk, gene çalışamadık orası gerçi * "

    evet, şimdi en kritik mesajdaydı sıra;

    -"eğer bu hafta sonu da çalışamayacaksan (burada gülücükler var) ve başka bir programın da yoksa (kibarlığını gibeyim) gidelim mi?"

    piiuuu..

    üzerimden gene yük kalkmıştı,

    amk bu ilk açılışlarda hep çok zorlanırdım o zamanlar.. neyse ki sonunda doğrudan, dimdirekt olarak onu bir yere davet etmiş, yani aslında bir nevi çıkma teklif etmiştim (gavurlar take out diyorlar sanırım buna).

    bu mesajın cevabı, tahmin edeceğiniz üzere biraz daha geç geldi,

    "-olabilir aslında ama bilmem ki çalışabilir miyim, çalışmaz mıyım? gerçi ikinci hafta salı dan başlıyor sınavlarım"

    lan.. hani cevap aq..

    diyorum ya, hepsi aynı.. yani temelde aynılar, sadece dozajları farklı..

    "-yani? gelebilecek misin? * bak eğer çalışacaksan cidden bölmek istemem(istemem..), sadece sen öyle "zaten çalışamıyoruz" deyince önereyim dedim (..yan cebime koy).

    "tamam ya, gidelim madem * ne zaman, nerde buluşuruz?"

    -"cumartesi akşam 6 da uygun mu senin için? yurdun önüne gelirim"

    -"uygun, ya illa gelmene gerek yok oraya kadar, çarşıda da buluşabiliriz?"

    -"benim için gelmek sorun olmaz, ama sen diyorsan ki "fazla dolanma kız yurdunun etrafında" o zaman bir şey diyemem * "

    -"yok yaa öyle demek istemedimm * tamam o zaman, cumartesi 6 da * "

    -"cumartesi 6 da * . iyi geceler.."

    -"sana da iyi geceler * "

    o günün daha çarşamba olduğunu göz önüne alırsanız,

    varın benim o iki günü nasıl geçirdiğimi siz hayal edin beyler *
    ···
  11. 61.
    +14
    mine ile birbirimize açılmamızın ardından ilk buluşmamız,

    birbirlerine kalplerinin en kuytu köşesinden gelen sözlerle mühürlenmiş, iki müzmin yalnızın ilk buluşması..

    heyecanlı değilim, heyecandan daha tuhaf bir duygu var içimde.. huzura yakın diyebilirim. zira birazdan onun güzel, güleç yüzünü görecek, sarılıp saçlarının kokusunu içime çekecek, pembe yanaklarına tatlı bir buse konduracak ve hesapsız, yalansız, oyunsuz, arada duvarlar ya da gizler olmaksızın,

    kasmaksızın, harika bir gün geçireceğim.

    evet, huzurluyum.. elimi beline dolayacak olmaktan, omzuma yaslanacak olan başından, sadece bana özel bakışlarıyla gözlerimi, kendi mavi denizlerine hapsedecek olmasında dolayı huzurluyum.

    mutlu olacağım ben.. daha da önemlisi, mutlu edeceğim..

    öğleden sonra 2 gibi yurdunun önünde buluştuk, her seferinde, bıraktığımdan daha güzel buluyordum onu karşımda beyler.. sanki gittikçe açılan, allaşan bir gül gibi, gözlerimin önünde büyüyor, değişiyor, daha ad büyüleyici hale geliyordu.

    bana doğru yaklaşırken, biraz önce "heyecanlı değilim ben yea" diye artistlik yapan benliğim resmen yerle bir olmuştu. karnımda bir gıdıklanma hissettim, ciğerlerime çektiğim hava, yine tatlı tatlı yakmaya başlamıştı göğsümü..

    gülümsedik karşılıklı, naber filan demeye gerek yoktu zira gözlerimizle vermiştik birbirimize selamımızı, geldi, sarıldık.. başını boynuma doğru yasladı.. öyle kaldık biraz..

    sonra biraz geriye doğru ayrılıp, sevecen gözlerle yüzümü süzdü.."özlemişim seni * "

    elimi yanağına zütürüp usulca okşadım, "ben de canım.."

    koluma girdi,

    "nereye gidelim?" diye sordum.

    "gene nereleri rezervledin?" deyip güldü. utanmış taklidi yapıp gözlerimi kaçırdım..

    "kalbimi rezervledim bu sefer"

    birden yine, hem çok hoşuna gitmiş, hem de iltifatın klagibleşmişliğinin verdiği bayatlıkla dalga geçmek istermiş gibi güldü,

    "çok tatlısın canım yaa" deyip bana tosladı kendini, kocaman kocaman güldü.. güldük..

    açıkcası aklımda bir plan yoktu bu sefer,

    bana tüm kalbini açan bu kıza karşı, ben de içimden geldiği gibi doğal davranacaktım.. daha fazla plan yok..

    .
    .
    genelde çiftlerin takıldığı, küçük hoş bir kafeye zütürdüm onu,

    inanılmaz sevimli bir mekan, tam ciciş yeri yani... güzel, orta yaşlı bir kadın ve iki kızı işletiyorlar, mekanın her yerinden vıcık vıcık sevgi akıyor aq..

    neyse geldik oturduk,

    bu, buraya da ilk defa görüyormuş, resmen bayıldı, "buraya geliriz artık sık sık"

    "geliriz, ama benim sana öğreteceğim daha çook yer var gibi görünüyor.. baksana sanki 2. sınıf olan benim * "

    -"aaa benim de var bildiğim güzel yerler canım.. ben sonraya saklıyorum, önce seninkileri görelim, aradaki fark daha belli olsun :p"

    inceden alaylı konuşmaları, beni tatlı tatlı kışkırtmaları.. küçük şakalar.. dokunuşlar.. bakışlar..

    her şeyimizle, sanki daha dün değil de, yıllardır çıkıyormuş, sanki daha tanışalı bir kaç hafta değil de yıllar olmuş gibiydik..

    o yeni çiftlere özgü, kendini ispatlama çabaları ve soğuk duvarlar yoktu aramızda, her şey net, her şey gerçekti *

    bu mekanı süze dursun, hatunlardan biri menüyü getirdi..
    işleten kızları daha önceden tanıyorum, zira zamanında diğer tayfayla (ebru dahil) ve nilayla da gelmiştik buraya, kız beni görünce gülümsedi,

    mine ile yan yana, diz dize oturduğumuzu görünce onu da gözden geçirmiş olmalıydı, neyse bu menüleri bırakıp gittikten sonra mine,

    "bu kız ne yapmaya çalıştı öyle?" diye sordu. ben önce gır gır yapıyor sandım, güldüm filan ama az önce civ civ gibi cıvıldayan kız birden ciddileşmişti..

    "daha önce de geliyordum ya buraya, tanıyor yani selam verdi, ne oldu ki?" dedim biraz şaşkın bir halde,

    "ne bileyim, biraz fazla dikkatli inceledi sanki.. benim burnumda sümük filan mı vardı? niye o kadar baktı tip tip?"

    bu gene böyle doğal konuşunca koptum ben.."hayır canım.. muhtemelen bizi birbirimize yakıştırdı, ondan öyle incelemiştir * "

    "ona mı kalmış?" diye kestirip attı.

    moralim bozulmuştu beyler.. eğer bu ilişkide böyle saçma sapan pembe dizi kavgaları olacaktıysa, sıkıntı olurdu..en nefret ettiğim şeyler..
    Tümünü Göster
    ···
    1. 1.
      0
      Rezzzzzz
      ···
    2. 2.
      0
      rezzzzzzzzz
      ···
  12. 62.
    +14
    2-3 saat orada takıldık, bu, biraz yanımda oturduktan sonra "yüzünü göreyim ya" deyip karşıma geçti, ellerimiz masanın üzerinde birleşik vaziyette, zaten yeterince konuşulmuş "sınavlar" ve "hava durumu muhabbetleri"nden farklı, bize özel şeyler konuştuk.

    o hava durumu muhabbetleri de fiksdir zaten aq..yapana ayrı tav olurum ama ben de bugün bile hala yaparım yani.. boşuna dememişler "havadan sudan konuşmak" diye *

    bir kaç kere yüzünü, saçlarını okşadım, hemen kızarıp bozarıyordu..hem çatlak, hem utangaç sevgilim * muhabbet boyunca bize dışardan bakan birinin göreceği tek şey, birbirini gerçekten seven, şirin bir çift olduğumuzdu.. zira tüm o yoğun duygulara rağmen aramızdaki temasları abartmamıştık. daha ilk günden ne teması zaten demeyin, ilk günden öpüştüğüm, becerdiğim kızlar da oldu.. hepinizin olmuştur, ya da olacaktır..

    lakin mine öyle bir kız değildi, zaten ben daha ilk konuşmamızdan beri öyle olmadığını anlamış ve onun sınırlarına kesin olarak saygı duymaya karar vermiştim. eğer canım sürtüşmek, gibişmek isteseydi cerenle takılırdım, mineyle değil..

    hava kararmıştı, ciciş kafeden çıktık, zorla hesabı ödedi, kasadaki kafe sahibi kadına şirin şirin gülümseyip, garson olan kızına çıkarken havalı ve pis bir bakış daha attı (deli * ).

    acıkmıştık, "pizza yiyelim mi?" dedi.

    "bana uyar ;)"

    soğuk sokaklarda, birbirimize sokula sokula, tin tin adımlarla pizzacıya doğru ilerlemeye başlamıştık. omuzlarının omuzlarıma her sürtünüşü, üşüyüp kolunu her titretişi, içime tarifsiz bir koruma ve sahiplik duygusu dolduruyor, oracıkta onu sarmalamak, içime, göğsüme, kalbime sokmak istiyordum.. öyle ki, ne kadar sarılsam yetmezdi sanki..

    elimi elinden kurtarıp omzuna attım, hafiften tip tip bir bakış atar gibi oldu,

    "üşüdün diye sarayım dedim" deyip pişkin pişkin güldüm. hadi hadii dercesine kaş göz oynatıp, kendi kolunu da benim belime attı.."sen de üşümüşsündür"

    bu imalarına, kontralarına gerçekten hasta oluyordum beyler..bu kız benim hem kankam, hem sevgilimdi.. gerekirse ablam-annem filan da olabilirdi, o potansiyeli de görmedim değil. biz, sevgiyi ve birbirini geç bulmuş iki sevmeye, sevilmeye aç ruh, nasıl etsek de bu güzel duyguları birbirimize, bazı sınırlara riayet ederek aktarsak diye fırsat kolluyorduk aslında. havanın soğukluğu filan bahaneydi *
    Tümünü Göster
    ···
    1. 1.
      0
      Ayraçç
      ···
  13. 63.
    +14
    öğlen arası saatlerinde okula vardım,

    geçtim sınıfa oturdum, kimse yok..keşke hep öyle olsa..

    10-15 dk oturdum öyle sıranın birinde..

    arada bir kaç kişi gelip gitti, tanıyanlar selam verdi..henüz tanışmadıklarım yüzüme bile bakmadı,

    üniversiteler böyledir beyler,

    kızı, erkeği, herkes kendini kral sanar,

    ilk selamı senden bekler, fazla samimi değilse yüzüne bakma..gözler daima ufuk çizgisindedir..

    dıbına koduğumun ciğersizleri..ne adamlarla kafa yormuşum o ilk sene... hele sonlara doğru..düşündükçe şimdi bile sinirleniyorum..

    neyse..

    ufaktan insanlar gelmeye başlamıştı,

    ben öyle ruhsuz ruhsuz, dalmış etrafa bakınırken ebru geldi sınıfa, biraz sonra da beni gördü..göz göze gelmemek için başka yöne baktım ama göz ucuyla da hareketlendiği farkettim..umarım yanıma gelmez diye düşünüyorum..bir daha göz attım, yüzünde sanki ifadesini üzgün göstermek ister gibi bir çaba var..

    geldi aq..

    usulca oturdu yarım kıçlık boşluğa..kaymaya zahmet etmedim.

    o kadar umursamaz haldeyim ki dünyayı, yüzüne bile bakmadım..

    bu bir kaç saniye durdu, sordu sonra,

    "okan okulu bırakmış galiba?" dedi..

    "öyle oldu" dedim..robot gibi gene..

    "çok üzüldüm" dedi..sesine matem havası katarak.

    "eminim üzülmüşsündür" deyip "ya bir git işine" dercesine yan yan gülümsedim..

    bu gene duraksadı..gözlerini yüzümde hissettim, kafamı çevirirsem konuşacak biliyorum..çevirmemek için çabaladım ama dönmek zorunda kaldım,

    irileşmiş ve bulutlaşmış kahverengi gözleriyle karşı karşıya geldim..

    "tsigalko..neden böyle davranıyorsun?" dedi..

    "nasıl davranıyorum ya" dedim ukalaca ve başımdan savmak istercesine..amk kızı ne güzel konuşmuyorduk ya biz hani? ne diye yanaştın gene..

    "düşman gibi davranıyorsun" dedi..son kelimeyi hecelerken sesinin çatladığını farkettim..gözleri iyice dolmuştu..

    hay aq..şu an en az ihtiyacım olan şey yanımda bir kızın ağlamasıydı... o yüzden biraz alttan almaya karar verdim bütün sinirime rağmen..ulan kendi derdim bana yetiyor zaten..bir de hala evcilik oynuyorum amk yerinde..nerden geldim şu derse..

    "bak, ebru..düşman gibi filan davrandığım yok..yani, sen konuşmuyorsun zaten benimle, öyle değil mi?" dedim ses tonumu tatlılaştırmaya çalışarak..

    derin nefes aldı bu..gözlerim göğüslerini daha da toplu gösteren krem rengi kazağına kaydı bir an için..öyle, gayri ihtiyari..

    "nasıl konuşayım?" dedi..sesi hala titriyor... aq kesin ağlayacak..artık öyle de desem, böyle de desem kar etmez muhtemelen, alttan alsam, duygusala bağlayıp ağlar, daha beter kızsam, ağırına gider ağlar..

    her türlü taka bastık yani..

    "devamlı beni gibtir eden biriyle nasıl konuşayım?" dedi..bu sefer biraz hırçın çıkmıştı sesi,

    "ebrucum..kimseyi gibtir ettiğim filan yok..neler diyorsun allahını seversen? ya bak ben şu an zaten kötü durumdayım, neden üzerime geliyorsun?" dedim ben de acılı bir tona bürünerek,

    gene derin bir nefes çekti bu, "tamam özür dilerim o zaman..ben öyle, o acını paylaşayım diye gelmiştim zaten ama, gene kabahatli oldum" dedi, hafiften acılı bir gülümseme ile, gözlerinde biriken damlaları düşmesine izin vermeden silip hafifçe burnunu çekti,

    "tamam" dedim.."teşekkür ederim..ben özür dilerim eğer daha önce ve az önce bilmeden yaptığım kaba davranışlar varsa.."

    gülümsedi yine, hala gözleriyle ovuşturur halde.."tamam önemli değil..yanın boş mu?"

    bir derin nefes de ben alıp "boş boş" dedim, anlayışlı görünmeye çalışarak..

    "oturabilir miyim peki?"

    "ebru bunu sorman gerekmiyor"

    "ne bileyim... belli olmaz sana da..gene kalkar gidersin.."

    o hareketime çok içerlemiş beyler,

    siz siz olun, eğer gerçekten kanlı bıçaklı değilseniz, ya da külliyen nefret etmiyorsanız, asla bir kıza bu tarz bir davranışta bulunmayın..gerçi kanlı bıçaklı adamla da yan yana ne işiniz olur zaten..yani hem o zaman düşündüm, hem de şimdi düşünüyorum da, harbi büyük hayvanlık etmişim kıza..ayıp denen bir şey var aq..

    bu sözünün üzerine, "olmaz öyle bir şey yaa" dercesine manalı manalı gülümseyip koluna dokundum, kafamı iki yana sallayıp,

    "özür dilerim onun için de" dedim.

    gene burnunu çekip güldü..avuçlarını tekrar bastırdı gözlerine, çantasına dönüp kitapları masanın üzerine boşaltmaya başladı..

    ben de biraz olsun vicdani rahatlama hissedip, nispeten huzur buldum..

    ebruyla bu şekilde barışmış olduk..
    http://fizy.com/tr#s/1aiv74

    ders boyunca, bilmiyorum ya kasıtlı, ya da refleks olarak, ebruyla devamlı dirsek dirseğe geldik (onun çabasıyla tabi)..

    pff..

    lütfen bana hissettiklerin, her neyse, saplantı seviyesinde olmasın..çünkü ne daha fazla kırmaya ne de kırılmaya takatim var..artistlik yapmaksa en son düşündüğüm şey zaten..

    o yüzden..biz arkadaşız ebru..sadece arkadaşız tamam mı?..sence de öyle? ha?

    ders bitiminde, ebruyla beraber çıktık sınıftan, muhtemelen servislerin oraya kadar beraber yürümek zorunda kalacağız..sevgilisi olan bir adam için pek hoş bir durum sayılmaz zira yanımdaki kız da yanlış anlaşılmalara mahal verebilecek seviyede..

    sınıftan çıktık, koridoru geçtik konuşmadan, ben tam "servislere bırakayım seni istersen" diye, zaten olacak olan (ve en fazla o kadarı olmasını temenni ettiğim) şeyi teklif edecektim ki tam bina çıkışı merdivenlerinde mine yi gördüm,

    derse gelmiş olmalı..

    nedensiz bir tereddüt yaşadım,

    sonra mine de alt basamaklardan kafasını yukarı doğru çevirip beni gördü, hemen tatlı tatlı gülümseyip, buruk biçimde el salladı..
    Tümünü Göster
    ···
  14. 64.
    +14
    "serhat,sen kafanda kurmuşsun dostum öyle bir durum yok yani..ulaşılmaz falan filan..benim derdim bana yetiyor..artı ben size söyledim uzaklaşmamın sebebini, biliyorsun.."

    "tamam sigara muhabbeti filan biliyorum da..yani senin hareketler artık bize karşı tamamen antipatik, itici, bizi istemiyormuş gibi, bizle yan yana olmaktan rahatsızmış gibi..ben de sinirlendim sonuçta... (burada cık cık cık efekti çok iyi gider)"

    "yanlış anlamışsın o zaman, öyle bir düşüncem yok..aksine daha fazla ihtiyacım var şu an tanıdığım insanlara.."

    "e iyi o zaman benim için de bir sorun yok..ben, sen öyle yapıyorsun diye tavır alıyordum"

    "tamam o zaman, sorun yok?"

    "yok okey"

    el sıkıştık..

    serhatla da aramız düzelmişti..gerçi ben nasıl bozulduğundan da emin değilim ya..neyse..
    @823 teşekkür ederim kardeşim, düşünüp ve ilgilenip bu şekilde yazman bile yeter *

    ama tavsiyeye pek de ihtiyacım kalmadı artık, en azından o yönde tavsiyelere.. artık biraz evinin adamı, çocuklarının babası olma adına tavsiyelere ihtiyacım var.

    basket maçına gelince,
    bazı taşların yerine oturması açısından önemli bir başlangıçtı.. çünkü ilerde "bu da nerden çıktı aq" demenizi istemem..

    ayrıca ne yalan söyleyeyim hoşuma giden bir anı, nasıl koyduk ama muallaklere * *
    bir işeyip geliyorum.

    aslında 1-2 parta bitirmeye planlıyordum bu gece ama entrylerinizle beni yüreklendirdiniz,

    yazmaya devam, yorumlarınız için teşekkürler *
    http://fizy.com/tr#s/1ai4uj

    ders bitti, giyinmişiz, ben artık mineyi derse uğurlayıp yurda döneceğim. güya erken bitirdik çıktık diyorum ama biz giyinirken sınıfın yarısından çoğu da kaybolmuş aq, hocanın garezi bize..

    kızlara karşı çok naifti pekekent, hatta biraz dedikodu vari şeyler de çıkmıştı hakkında daha sonradan başkalarıyla..

    çantaları yüklendim bizim binanın önüne doğru çıkıyorum ki, o ara yan yoldan aşağıya inen ebruyu gördüm..daha doğrusu ona benzettim önce, ama yanında biri de var, ufuk diye bir çocuk, bizim sınıftan..baktım şöyle bir, anaa..el eleler.. mi? gözlerimi kıstım, boynumu ileri uzattım, dürbün ayarı yapıyorum resmen, yanlış görmüş olmalıyım..ebru? ufukla, el ele ha? ha ha hasgibtir..mümkün değil..

    beyler öyleymiş ama.

    "allaahh allaahhh" çekip güldüm kendi kendime..yukarı yürümeye devam ettim. ebruya bak sen..bizim sümsük ufukla ha..

    bu ufuk dediğim eleman, en başlarda sınıf erkeklerini tanımlarken tanıttığım "sessiz ve telepati yoluyla iletişim kuran" tayfadan..devamlı en arka sıralarda, bir uyku ve sersemlik halindeler..o yüzden biz onlara aramızda "miskinler" deyip taşak geçerdik..hatta ebru da buna katılırdı..e şimdi ne alaka aq?

    gerçi ufuk dediğim eleman yakışıklı sayılır, hafif kilolu, kalınca, sevimli suratlı bir eleman, gideri vardır yani, beğenen olur..ama ebru? valla çok şaşırdım beyler.

    binanın merdivenlerinin önüne çıkıp mineyi bekledim, 1-2 dakikaya yanında bir grupla göründü, beni görünce hemen bulutların arasından fırlayan bir güneş gibi daha da bir parlayarak, el salladı, hızlı adımlarla yanıma geldi. sarıldık, öpüştük *

    gene klagib naber, iyidir, konuşmaları..o ara bunun grubu da merdivenlere ulaştı, "bak seni bizimkilerle tanıştırayım" dedi. grup aniden gözlerini dikip bana yoğunlaşınca ben biraz gerildim, aq bedenden çıkmışım, saçlar filan incin..yani sevgilimin arkadaş grubuyla tanışmak için ne derece uygun bir durumdayım emin değilim..

    bir sürü bir sürü isimler saydı 6-7 kişi bunlar, aklımda bir tek elif diye bir kızın ki kaldı bu ilk ayak üstü tanışma esnasında..elif baya hoş kız, siyah saç, beyaz ten kombinasyonu (ayşen kombinasyonu diyebiliriz kısaca).

    benimki dedi "bir akşam hep beraber çıkarız..çıkarız demi canım?

    "he, ha? hea evet evet, çıkarız tabi"

    bu tarz durumları pek sevmem (sevmezdim). aq şimdi bir de kızın tayfasına kendimizi kanıtlamaya çalışıcaz iki saat..sonra ben onu tayfamla (olmayan tayfam) tanıştırmak zorunda kalacağım... bu tayfalar aralarında kıyaslanacak... bissürü bissürü şeyler..pff..

    mine yi derse uğurlayıp hem yorgunluktan hem de bu yeni tiplerin baskısından sersem bir halde kendimi minibüse attım..

    e ne sanıyordun ki aq? kız öyle çölde gezen bedeviler gibi tek başına yaşıyor olacak değildi ya? elbette bir çevresi vardı(hemde ilk izlenim itibariyle oldukça elit bir çevresi)..senden önce..senden sonra da olacaktır..yani..

    yurda vardım,bir duş aldım. tolgayla lak lak ettik biraz, akşama doğru oda kalabalıklaştı..zaten bizim oda bir nevi kahve atmosferindeydi beyler..sigara da içilirdi, ben fitil olduğum için genelde balkon da ya da tek tük, hatır minnet içilirdi..

    üst katımız kumarhane.. * erbayların odası..orda genellikle içki alemleri döner, onun üstü de internet kafemiz *

    yani tabi böyle değil buralar da, biz o şekilde isim verdik aramızda..yoksa o kumarhane (batakhane) dediğimiz yerden daha çok bizim odada (kahvehane) oynamışızdır batağımızı bilmem ne mizi..

    o cuma gecesi, son derece zorlu bir haftayı daha geride bırakmanın verdiği yorgunluk ve gelecekte beni bekleyen "daha başka ne gibkoluklar var acaba" sorularıyla..yine ve yine sadece yarı yarıya huzurla uykuya daldım..bir de minenin arkadaşları çıkmıştı şimdi başımıza... kas babam kas..
    Tümünü Göster
    ···
  15. 65.
    +14
    ..ben de o duygusal anaforun içinde çıktığım anda, ilk farkettiğim şey inanılmaz biçimde gümbürdeyen kalbi oldu.. kendi kaburgasının üzerini geçtim, artık neredeyse benimkinin üzerinde hissediliyordu.. bense tam tersi ulan.. hiç atmıyor neredeyse,

    heyecandan, birimizin ki coşmuş, birimizin ki de durmuştu herhalde *

    yüzünü inceledim, çok heyecanlıydı beyler.. edebiyat kasmayacağım, bildiğiniz heyecan işte..o günlük hayatta defalarca cümlelerimiz içinde kullandığımız kelimenin, yüze vurmuş hali, resmolunmuş hali..

    soluk soluğa "şuraya oturalım.." dedi, yolu yanındaki sitenin bahçe duvarını gösterip, geçtik, oturduk... bu hala kendini toparlamaya çalışıyor, açıkçası ben de biraz tırstım, çünkü tamam, iyi tanıyoruz birbirimizi, epey şeyden bahsettik de, genelde iyi şeylerden konuştuğumuz için birbirimizin kronik hastalığı vb. var mı yok mu bilmiyoruz.. içimden dedim "oha lan kızın kalbi filan mı var yoksa?"

    herhalde bir çiftin başına gelebilecek en tuhaf ve talihsiz şeylerden biri olurdu olası bir fenalaşma vb.

    yarı şaka yarı ciddi sordum,

    "canım? iyisin demi?"

    güldü.. gene aklımdan geçenleri okumuştu anlaşılan.. biraz da saflığıma güldü yani, "iyiyim.. iyiyim, kalbim filan yok.. yani şu ana kadar yoktu" gülüşmeye başladık.. elimi aldı, göğsünün üzerine zütürdü, bu kez de avcumla hissettim bu yaramaz ve zıpır şeyi *

    sonra o da avcunu benim kalbimin üzerine koydu.."solda demi senin ki de? yanlış olmasın?" gene salak salak gülmeye başladık, hani böyle ayıp, ya da hafif rezil olabilitesi olan şeyler yaptıktan sonra insan sinirleri bozulup salak salak kıkırdar ya, aynı o hesap.. benim çocukluğumda "değerli" diye bir köpek vardı, çizgi film..aha işte ben aynı öyle gülüyorum o ara (hııı hıı hııı * ).

    neyse bu benimkiyle ilgili durgunluğu espiri konusu yapınca bende,

    "senin ki ikimiz için de atıyor zaten bu gece" deyip zaten utanmış olan sevdiceğimi iyice utandırdım.. önüne döndü, manalı manalı gülüyor,

    sonra,

    ikimizin birden bu kez sonu 3. bir öpüşmeyle bitecek olan o geceki son kopuşumuza neden olan şeyi ona gösterdim,

    "mine... yavrum ya ilk öpüşmemizi türbe önünde yapmışız güzelim? amma mübarek adamım haa"

    harbiden de bizim oturduğumuz duvarın karşında, mini bir türbe ve minaresiz bir cami var, dışarda bir kaç mezar taşı..lan iyi çarpılmamışız *

    bu baktı, "aa sahiden.." sonra da yine gülmeye başladık dediğim gibi, ve bir kez daha, bu kez biraz daha uzun öpüştük oturduğumuz yerde,

    sevmiştik dudaklarımızın tadını.. birbirlerine olan tandansını.. dansını..

    sonra ayağa kalktık nihayet,

    ben sağa sola bakındım biraz..lan sanki bir şey farkedecek, gören olduysa, göreceğini görmüştür zaten.. daha ne bakınıyon..

    sonra el ele tutuştuk, kırmızı başlıklı kızın sepetini sallaması misali, biz de birleşik ellerimizi sallaya sallaya, bir kez daha gecenin içinde kaybolduk..
    Tümünü Göster
    ···
  16. 66.
    +14
    ... yurda hemen gitmedim. soğuk canımı yakacak derecede işliyordu yüzüme.. olsun, işlesindi, belki o zaman o lanet ifadeyi, hayal kırıklığını, kalbimin ve ruhumun acısının yansımalarını da silerdi.. inanın şu an yanan bir bir yüzü, akan bir burnu tercih ederim, yurda vardığımda duyacağım "ne oldu aga?" "bir durum mu var kanka" tarzı sorulara..

    salak salak dolandım, yine o kısa ve hızlı adımlarla, sakatlar gibi..

    neyse, o şekilde 1 saat filan gezdim her halde amaçsız bir şekilde, yurda gittim, tolga o kadar erken beklemiyor tabi beni, odada yok..

    bir de o oda bana sanki uğursuz geldi be beyler.. sanki o cümbüş ortamından, nam-ı diğer "kahvehane"den taşındım taşınalı, benim hayatımın da cümbüşü ve mutluluğu soluvermişti..

    yalnız olmak işime geldi, hemen yatağa girdim, telefonu kontrol ettim,

    mesaj yok.

    neden olsundu ki?

    şunu net söyleyebilirim ki, aslında o kadar da çok yakmadı canımı mine nin bu hareketi, eğer orada bizim ilişkimiz tamamen bitmiş bile olsaydı, o kadar yakmazdı, daha doğrusu, "bir anda yakmazdı" diyelim. ayşen de olduğu gibi, tır çarpmışa dönmemiştim bu sefer... o denli şiddetli değildi aslında o ilk izlenimler,

    daha ziyade bir at arabasının arkasına bağlanmış sürükleniyor gibiydim.. yavaş yavaş.. uzun vadeli bir acı yatırımı,

    ayşen de olduğu şekilde kurşun yemiş gibi değil de, sanki zehirli bir okla vurulmuş gibi,

    ve onun doldurması gereken her an da, onun yokluğu yeni bir doz olacaktı hasta bedenime..

    tuhaf ama çok güzel uyudum o gece.. bilmem belki de rahatlamıştım biraz, kabullenilmiş çaresizlik mi diyorlar buna? ben ne düşünmek istersem isteyeyim, ne yaşarsam yaşayayım,

    hala, bir şekilde,

    unutamamıştım ayşeni,

    sevgi.. nefret..intikam.. hangi duygu? bilemem..ama hatırlamanın iyisi kötüsü olmazdı söz konusu bu durum olduğunda,

    doğru.. hatırlamamalıydım..etkilenmemeliydim, mine nin dediği gibi.

    ama hatırladım,

    etkilendim beyler,

    yeniden ve yeniden..bu kez iki farklı kadeh tarafından, zehirlendim beyler..
    cuma günü,

    uyandım, giyindim-özensiz-

    okula gidiyorum, ama aklım gene çorba gibi, daha sabah kalkar kalkmaz elim telefona gitmiş ve her sabah görmeye alıştığı mesajı görememişti gözlerim:

    "günaydın aşkım * "

    bir doz zehir daha..

    sınıfa biraz erken vardım, buna rağmen gidip en arka sıraya gömüldüm, nilayla oturmak istemiyordum bugün çünkü hem ona kızgındım -ve üzerimdeki acının da etkisiyle bunun sebebini de haykırabilirdim yüzüne- hem de sorması muhtemel sorularla uğraşacak dermanım yoktu.

    neyse dersin başlamasına yakın bu geldi,her zamanki sıramızdan el kol yaptı bana "niye öyle oturdun?" gibisinden, ben de "boşver" gibisinden jest mimik sergiledim.

    ders boyu bambaşka bir alemde yüzdüm durdum,

    olayları değerlendirdim, durumu tarttım,
    Tümünü Göster
    ···
  17. 67.
    +13
    öbür kız da çok bin çıktı beyler inanamazsınız, önce yalnız olmadığımız için lanet etmiştim ama gecenin sonunda "lan iyi ki de gelmiş bu kız bu gece" diyecektim. nedeni malum, öbür kaltak gibi yoluma çıkmak şöyle dursun, daha da ortalığı elektriklendiriyordu, muhabbet tıkanacak gibi oldu 1-2 kere, bu kurtardı filan.

    neyse, bizim kız da bana 2-1 geçirdi tavlada sağolsun. dedim "ne istiyorsun bakalım, emrinize amadeyim"

    gene aynı muzip düşünceli tavrına büründü.."hımm valla çok bulaşığım var aslında, seni gizlice yurda sokup yıkatsak?" bunlar kahkahayı koyuverdiler sonra, bense hem şaşırmış, hem salakça heyecanlanmış, hem de tırsmıştım..aq sanki harbiden sokacak seni yurda, ama işte mallık beyler, beynimin %1 i filan anca çalışıyordur.

    sonra biraz daha düşündü, "dur ya aslında daha iyi bir fikrim var, karaokeye gidelim bir gün, sen de benim seçtiğim şarkıyı söyle olur mu? bak hem sesim iyi diyordun" göz kırptı, bu sefer de ben gülmeye başladım, zira hangi şarkıyı seçeceğini biliyordum.. daha önce muhabbeti geçmişti ve ben içinde adım geçtiğinden ve saçma sapan olduğundan ötürü sinir olduğumu söylemiştim.. fena sıkıştırmıştı beni, ama bilmiyordu ki değil hoşlanmadığım şarkıyı söylemek,

    elinden zehir olsa içerdim.. abartıyor muyum bilmiyorum ama o anki ruh halimi ancak gerçekten gönülden sevenler, tutkuyla kapılanlar bilir beyler, damdan düşenin halini, damdan düşen anlar..

    "eh tamam o zaman" dedim. "bulaşıktan yırttığım iyi oldu" gülüştük.

    o gece de yine istemediğim gibi başlamasına rağmen ummadığım şekilde iyi gidiyordu,

    kafeden kalktık,
    ben bunları gene yurda bırakıcam, biraz daha gezinelim mi? dedi. e benim de canıma minnet zaten, yurdun tersi yöne saptık, aşıklar yoluna giden ışıltılı ara sokaklardan birine, insanların arasına karıştık..
    http://fizy.com/tr#s/1ago51

    fonumuz boş kalmasın..

    ışıklı yolda dolaştık..banklardan birinde, ağaçların altında biraz mola verdik, o ara benim telefon çaldı,

    baktım annem arıyor, bu tip şeylerden gocunmam beyler onu belirteyim, anamdır, arayacak tabi, artı saatte biraz geççene olduğundan hafiften kaygılandım bile,

    neyse açtım konuştuk filan, nerdesin diyor, dedim merkezdeyim, geziyoruz arkadaşlarla..

    ama sesim öyle bir çıkmış ki, müsamere çocuğu gibi coşkulu-mutlu, bizim kurt hemen soruyu patlattı,

    "haa nasıl arkadaşlarmış acaba bunlar?"

    "sınıftan arkadaşlar ya anne, öyle takılıyoruz bakalım"

    "iyi iyi, tamam oğlum, çok geçe kalma sen de tamam mı?"

    "tamam annem, hadi öpüyorum"

    "hadi ben de öptüm, selam söyle arkadaşına"

    ulan annem bile taşşağa alıyor beni görüyor musunuz? "arkadaşına".. bu kadar mı belli acaba aşk zevzekliğinin üzerimdeki etkisi? yoksa oltayı boş attı da dolu mu gelsin diye bekledi diğer tüm annelerin yaptığı gibi?

    fazla düşünmedim,

    kızları yurda doğru zütürmeye başladım, bu gene koluma girdi beyler, benim de adımlarım yine havada yüzmeye başladı haliyle..
    Tümünü Göster
    ···
  18. 68.
    +13
    o gün, tüm bu olanlardan sonra, yarı uykulu düşüncelerimin arasında sadece tek bir sabit şey vardı..evet..bu akşam, ona öyle bir mesaj atacaktım ki, bu defa ne kıvıracak, ne görmezden gelecek bir yanı kalmayacaktı.

    olumlu ya da olumsuz, bir cevap alacaktım bu akşam.

    yurda gittim, uyudum..akşam 7 küsürde uyanmışım. hiç unutmam. yemek salonuna indim, yemek yedim, salon boş, biraz önde tanımadığım iki çocuk haberleri izliyor.

    telefonu çıkardım, yazmaya başladım,

    "ayşen, selam. son zamanlarda pek görüşemiyoruz, şu dünkü tartışma da olmasaydı hiç konuşamayacaktık neredeyse. ben bu 2 haftalık bayram süresince epey düşündüm, geceleri kendi kendimle muhakeme yaptım, bu tarz şeyleri böyle dobra dobra söylemek, bizim yaşımızdaki insanlar için ne kadar doğru bilemiyorum, ama içimde sana karşı artık daha fazla sınırlandıramadığım hisler taşıyorum. bunları sana yüz yüze söylemek isterdim ama sanki kader bir araya gelmemizi istemiyor gibi, daha fazla içimde tutamıyorum, artık bana zarar vermeye başladı..senden hoşlanıyorum, ilk gördüğüm günden beri."

    mesaj daha uzundu ama bilinç altım o anıları iyice kararttığı için bu kadarını güç bela yazabiliyorum. eğer ebrunun mesajlar kayıtlı olmasa emin olun onların da hiç birinin 2 satırını bile yazamazdım.

    insan beynim garip vesselam..

    artık söylenebilecek ne varsa, gururum ve edebi yeteneğim elverdiği kadar söylemiştim işte, "köpek gibi seviyorum, deliler gibi seviyorum, ayaklarının tabanını yalayayım" diyemezdim ya? evet belki durumum tam da öyleydi ama diyemezdim beyler..hanginiz diyebilir ki? kim diyebilmiş ki?

    mesajı gönderip, hayatımın en kritik dakikaları için geri sayıma başlamıştım,

    pot çok büyüktü beyler,

    ya hep..

    ya hiç..

    ya aşk..

    ya ızdırap..
    beklediğim mesaj geldi,

    tuhaf, ama sanki açmadan biliyordum cevabı..ön sezi filan değil, bariz belli olanın yansıması,

    böyle olmazdı ilişkiler, böyle olmamalıydı flört, böyle mi olurdu karşılıklı sevgi?

    evet, güzel başlamıştı, ama biz hep girişte kaldık bu hikayede.. onun vaadine ve verdiği heyecana kapıldık,

    gelişme bölümüne varamadık, mutlu sonu göremedik..

    mesajı açtım, fazla uzun değildi..

    kibarca reddetmişti beni, benim gibi edebiyat parçalama gereği bile duymamıştı.."olamayız biz" diyordu.." yapamam" diyordu sadece..
    arkadaştık biz, sıradan arkadaş, iyi çocuktum ben, iyi çocuk tsigalko..ve tabi ki sorun ben de değil, ondaydı her zaman ki gibi, ben de daha iyilerine layıktım..

    neden?

    yapmamış mıydık? yaşamamış mıydık? onca şey paylaşmamış mıydık?

    sıradan arkadaşlar, yapar mıydı böyle şeyler?

    gülümserler miydi, birbirlerinin gözlerinin içine baka baka saatlerce?

    aynı şarkılarla hüzünlenir, aynı şarkılarla çoşarlar mıydı bu kadar içten bir şekilde?

    kol kola dolaşırlar mıydı şehrin sokaklarında?

    sabahlarlar mıydı, "acaba ne yazacak, ben ne yazsam ki?" düşünceleriyle kendilerini ayık tutarak,

    gün batımında dolaşırlar mıydı aşıklar yolunun ışıltıları altında?

    üşüdüklerinde birbirlerine sokulurlar mıydı, ağaç altındaki o köhne banklarda?

    sıradan arkadaşlar, yapar mıydı bunları? sahi, siz yaptınız mı arkadaşlarınızla (!) böyle şeyler? belki de ben abartıyordum, kör olmuştu gözüm aşktan, sarhoş olmuştum saçlarının kokusundan...

    ruhuna değercesine sarılır mıydı birbirine,

    sıradan arkadaşlar..
    http://fizy.com/tr#s/3pkyx4

    masadan kalktım..odama, yatağıma kavuşmalıydım bir an önce, acı acı gülümsüyordum,

    "al sana aşk!".."al sana sevgi! nasıl hoşuna gitti mi?" diyordu beynimin derinliklerinden bir ses... "buldun mu aradığın mutluluğu, peri masalın gerçek oldu mu?"

    odaya gittim,
    epey kalabalık..

    benim yataktakileri kaldırıp kendim yattım, neredeyse hiç konuşmadan..

    "noldu lan, hişşt".."bir şey olmuş buna" .."tsigalko, kaldır lan kafanı, kızla mı bozuştun?" tolga, bir yandan necati bir yandan laf atıyorlar,

    öbür oda arkadaşımın gevrek sesisin duydum

    "abiie valla zor işler bunlar yea.."

    kafamı kaldırdım, "yorgunum abi yatayım az" dedim,

    "daha yeni uyandın olm nereye yatıyon, counter yapıcaz gene bu gece, ama bu sefer internete gidelim diyorlar, yukardaki pclerde ödev yapıyomuş yavşaklar... "

    herkes kendi havasında aq..
    Tümünü Göster
    ···
  19. 69.
    +14 -1
    "hastayım galiba, dokunmayın bana bu gece" dedim. iyice gömüldüm yatağa..

    biraz daha sürdü gürültüleri, sonra toplandılar çıktılar odadan, ışığı filan söndürdüler, giderlen gene tolga seslendi "hacı bak gelmeye karar verirsen net deyiz tamam mı?"

    "tamam sağolun" dedim yorganın altından.

    nihayet karanlıkta başbaşaydım kendimle..

    o ara gene biraz dalmışım.

    ne kadar zaman geçti bilmiyorum ama telefonun titremesiyle uyandım..
    mesaj ayşenden,

    "çok özür dilerimm ben her şey için :'("

    ne demekti şimdi bu?

    bir an, sadece ufak bir an içimdeki köz haline gelmiş, kapkara, odunlaşmış kalbim içten içe tutuşur gibi oldu..

    "nasıl yani?" yazdım yolladım, aq , edebiyat yapacak dermanım kalmamıştı.. elim ayağım titremeye başlamıştı yine..ne demekti şimdi bu?

    edit: ebru yazmışım ayşen yerine aq *
    cevap geldi,

    "özür dilerim çünkü farkında olmadan fazla yaklaşmışız birbirimize, sanırım suçlusu benim. arkadaşlığımızın o yöne kayıp o kadar ilerleyeceğini düşünmemiştim.."

    gene nakavt olmuştum..

    bir kaç mesaj daha attık birbirimize,

    o arada neler yazdık, hatırlamıyorum, neredeyse yalvardığımı hatırlayabiliyorum..

    bir de hayal meyal- kegib kegib hatırladığım şu cümleler var,

    ben yazmışım,

    "..bazen iyi olmak mutlu olmak için yetmiyor, aşk için yetmiyor.."

    gene ben yazmışım,

    "... tamam o halde, kalbini, onu hak eden birine ver."

    ve son olarak o yazmış,

    "..ben kimselere veremem kalbimi."

    son mesajı buydu beyler..son mesajlaşmamız böyle olmuştu.. böyle bitmişti iki kişilik tiyatromuz..

    kimselere kalbimi veremem demişti..zor kız... geçmişinden yaralı kız, güvensiz kız.. yanan, etrafına yaklaşanı da yakan bir kız..

    kalbini kimselere veremezdi o..
    ···
  20. 70.
    +13
    filmin ikinci yarısını resmen bir sis perdesi arkasından izledim, buğulanmış gözlerim, bulanmış beynim.. finalle birlikte de dağıldım beyler,

    ağlıyordum,

    okan ikimizin adına gruba iyi akşamlar diledi, benim gözlerimden süzülen yaşları kimse görmeden oradan beni kaçırdı, sonradan diğer binler de gruba, okanın salladığı "arkadaşına bir şey olmuş" mevzusundan bahsetmiş olmalıydılar, sorun olmadı yani sonradan.

    neyse biz apar topar çıktık salondan, ben sessiz sessiz ağlıyorum, çok hafif bir hıçkırığım var,

    çıktık dışarı, az kenara yürüyüp o beton çiçeklikler vardır bilirsiniz, onlardan birine oturduk,

    bu beni teselli etmeye çalışıyor, mendil filan veriyor..aq karı gibi hissediyorum kendimi..ama elde değil beyler.. tutamıyorum ulan.. akacak kan durmuyor damarda,

    ben böyle hıçkırıdururken birden celallendim, sesim kısık, aynı fino köpeklerinin havlaması gibi çıkıyor,

    "neden abi neden?" dedim hırlama ve ağlama karışık.. ciğerden konuşuyorum resmen çünkü orası yanıyor.. adeta ateş yutmuş gibiyim..

    "neden? bunu hak edecek ne yaptım ben?..reva mı?..yazık değil mi abi.. günah değil mi?..ne istedi benden? ne yaptım ben ona... gitmiş.. şerefsize... ne yaptım ben? neyi yapamadım?..adam huur çocuğu... biz yapmadık diye mi?... biz yavşak değiliz diye mi?..hak mı bu?.."

    hıçkıra hıçkıra, kegib kegib, genizden.. isyan ediyorum.. zehirli bir yaradan akan kanın isyanı gibi.. kopkoyu... ağır ve ağrılı bir isyan.. öyle atar damar kesiği gibi fışkırırcasına değil.. cinnet getirircesine değil... sızıntı şeklinde isyanım.. çok derin bir yaradan gelen, iç kanamanın eseri bir sızıntı..

    2-3 dakika öyle sayıp söydüm ben, bu çaresiz aq..karı değiliz ki alsın göğsüne yaslasın, saçımı okşasın..

    neyse o ara grupta kapıdan çıkmaya başladı, salon boşalıyor artık iyice,

    bu beni biraz daha duvar kenarına çekti, insanlar halimi görmesin diye,

    ben de göz yaşlarımı sildim, artık akmıyorlardı zaten, akması gerekenler akmıştı, gözlerimden değil, ruhumdan, kalbimden, parça parça edilmiş, dağlanmış ciğerlerimden..

    o ara bizim gruba ozan ve ayşen in de karışmış olduğunu gördüm,

    herkes gayet neşeliydi,

    herhalde tebrikleri kabul ediyorlardı...

    biz orada duvar kenarına sığınmış bir halde, karanlığımız içinde kaybolmuş bir halde dururken, gruptaki büyük çoğunlukta bizi ya görmeden, ya da görmek istemeden dağılıp gitmişti zaten,

    sadece nilay ve bir arkadaşı yanımıza geldi,

    önce durumu biraz sordular, sonra geçmiş olsun dilediler, okan idare ediyor tabi o ara konuşmayı,

    benim için gecenin son karanlık karesi ise, nilayın omzunun üzerinden gördüğüm, ozan ve ayşen in birbirlerinin beline dolanmış elleri ve gecenin içinde kayboluşlarıydı..
    "sizi öldürmeyen şey, güçlendirir"

    günler geçiyordu..

    ben ise, enkaz haline gelmiş bir ruhsal halin üzerine bir de her gün onların yan yana oturdukları sıradaki gülüşmelerini, öpüşüp koklaşmalarını izlemek zorunda kalıyordum.

    bu zor zamanlarımda hem okan hem de nilay bana destek oldular,

    bu arada nilayla aramız epey iyi olmuştu, derslerde beraber oturuyorduk,

    bu arada tabi siz, "ulan okanla o kadar kankasınız niye beraber oturmuyorsunuz?" diyebilirsiniz ama ikimize de kızlardan sıra gelmiyordu beyler, okan hem oturaklı hem yakışıklı bir bin olduğundan herhalde her gün, yanındaki boşluk için gizli bir savaş ve yarış yaşanıyor olmalıydı.. çocuk da bana tam bir şeylerden bahsetmeye başlayacaktı ne güzel, benim olaylar başladı, takumu temizlemek zorunda kaldı..

    günler geçer, yılbaşı yaklaşırken, ben okan ın kankalığı, nilay ın ilgi ve şefkatle karışık temiz arkadaşlığı sayesinde biraz biraz toparlanmaya başlamıştım.

    tabi kız benim bu halimin sebebini bilmiyordu, ben ona anlatana kadar (biraz daha ilerde bir zaman) beni doğuştan acılı bir hüzün ve kasvet abidesi olarak görmüş olmalıydı.

    nilay ın benden hoşlandığını düşünmedim çünkü dediğim gibi kız son derece arkadaşça hatta neredeyse abla şefkatiyle yaklaşıyordu.. melankolik ve umutsuz aşık ebrudan sonra, doğrusu nilay ın varlığı çok ama çok iyi gelmişti..

    yıl başına iki hafta kala, artık herkes ufaktan plan yapmaya başlamışken, ceren beni hatırladı,

    yanıma gelmeyeli uzun süre olmuştu, bu konuyu açıp dalga geçmeye çalışınca da,

    "aman öyle bir dolanıyordun ki, dedim herhalde bu çocuğun anası babası öldü.. selam vermeye korktum resmen ayol" deyip kahkahayı koydu,

    "belki de gerçekten öldü, ne biliyorsun?" diye ayarı verdim,

    bu sefer bu, "hadi canım..yok öyle bir şeyy?" diye titrek titrek sorup surat büzünce ben de gülmeye başladım..

    "allah korusun, uzun ömürler versin onlara, onlar benim canım" deyip mevzuyu sıcaklaştırdım.

    kıza huur muamelesi yapmadan normal şekilde konuşmaya çalıştım, beni şaşırtacak şekilde o da mantıklı mantıklı konuşmaya başlamıştı.

    o an ceren in aslında bir nevi nabza göre şerbet veren, girdiği kabın şeklini alan bir tip olduğunu anlamıştım.

    siz aklı başında, centilmen erkeği oynarsanız, bu huur da hemen hanım hanımcık, aklı başında bir kız oluveriyordu,

    eğer her lafında ayar vermeye çalışan, devamlı inceden bel altı espri çalışan (en tuhaf özelliklerimden biri olsa gerek) bir bin gibi davranırsanız, o da ağzını bozuyor ve tam bir paçoz travesti moduna geçiyordu.

    ben de iki modu değişmeli kullanarak bunu daha da fazla kışkırmaya başlamıştım, öyle ki kız artık günlük neşe kaynağım haline dönüşmüştü bunu kızdırmak,

    önce güzel güzel konuşmaya başlıyor, gayet medeni şekilde sohbetimizi ediyor, sonra aniden, en beklemediği anda seviyeyi düşürüp bunu önce tuzağa çekip, sonra tekrar ciddi erken modunda, dalgasına sanki kınıyor, ayıplıyormuş gibi yapıyordum.

    "yaa ama sen başlatttınnn!", "ben demiyorum kii sen diyosunn", "yaa çook pisliqqsiiin" tarzı şakadan kızma ve omzumu yumruklama seansları artık klagib haline gelmişti.

    gün boyu bütün bu pgibolojik destekler (okan-nilay- arada bir eski tayfa) ve cereni kızdırarak ayalta kalan bendeniz,

    gece olup yatağıma yattığımda, tüm ışıklar sönüp kendimle baş başa kaldığımda,

    her gece,

    ama her gece,

    tekrar tekrar kendimle hesaplaşıyor,

    sorguya çekiyor,

    ve kendi kendime lanet ediyordum,

    her gece

    hem de her gece..

    sadece ben ve ben.. kaçacak hiç bir yer, sığınacak hiç kimse yok,

    sen kaybedensin tsigalko.. ben kaybedenim.. tercih edilmeyen..
    gecenin son iki partı ve son parçamız panpalar,
    Tümünü Göster
    ···