1. 76.
    0
    BiR ACAYiP DUYGU

    «Mürdüm eriği
    çiçek açmıştır.
    � ilkönce zerdali çiçek açar
    mürdüm en sonra �

    Sevgilim,
    çimenin üzerine
    diz üstü oturalım
    karşı-be-karşı.
    Hava lezzetli ve aydınlık
    � fakat iyice ısınmadı daha �
    çağlanın kabuğu
    yemyeşil tüylüdür
    henüz yumuşacık...
    Bahtiyarız
    yaşayabildiğimiz için.
    Herhalde çoktan öldürülmüştük
    sen Londra'da olsaydın
    ben Tobruk'ta olsaydım, bir ingiliz şilebinde yahut...

    Sevgilim,
    ellerini koy dizlerine
    � bileklerin kalın ve beyaz �
    sol avucunu çevir :
    gün ışığı avucunun içindedir
    kayısı gibi...

    Dünkü hava akınında ölenlerin
    yüz kadarı beş yaşından aşağı,
    yirmi dördü emzikte...

    Sevgilim,
    nar tanesinin rengine bayılırım
    � nar tanesi, nur tanesi �
    kavunda ıtrı severim
    mayhoşluğu erikte ... »

    ... yağmurlu bir gün
    yemişlerden ve senden uzak
    � daha bir tek ağaç bahar açmadı
    kar yağması ihtimali bile var �
    Bursa cezaevinde
    acayip bir duyguya kapılarak
    ve kahredici bir öfke içinde
    inadıma yazıyorum bunları,
    kendime ve sevgili insanlarıma inat.
    ···
  2. 77.
    0
    BiR HAZiN HÜRRiYET

    Satarsın gözlerinin dikkatini, ellerinin nurunu, bir lokma bile tatmadan
    yoğurursun
    bütün nimetlerin hamurunu.
    Büyük hürriyetinle çalışırsın el kapısında, ananı ağlatanı
    Karun etmek hürriyetiyle hürsün!

    Sen doğar doğmaz dikilirler tepene,
    işler ömrün boyunca durup dinlenmeden yalan
    değirmenleri,
    büyük hürriyetinle parmağın şakağında düşünürsün vicdan
    hürriyetiyle hürsün!

    Başın ensenden kegib gibi düşük,
    kolların iki yanında upuzun,
    büyük hürriyetinle dolaşıp durursun,
    işsiz kalmak hürriyetiyle hürsün!

    En yakın insanınmış gibi verirsin memleketini, günün birinde, mesela,
    Amerika'ya ciro ederler onu seni de büyük hürriyetinle beraber,
    hava üssü olmak hürriyetiyle hürsün!

    Yapışır yakana kopası elleri Valstrit'in, günün birinde, diyelim ki,
    Kore'ye gönderilebilirsin, büyük hürriyetinle bir çukura
    doldurulabilirsin, meçhul asker olmak hürriyetiyle hürsün!

    Bir alet, bir sayı, bir vesile gibi değil insan gibi yaşamalıyız dersin,
    büyük hürriyetinle basarlar kelepçeyi,
    yakalanmak, hapse girmek, hatta asılmak hürriyetinle
    hürsün

    Ne demir, ne tahta, ne tül perde var hayatında, hürriyeti seçmene lüzum yok
    hürsün.

    Bu hürriyet hazin şey yıldızların altında.
    ···
  3. 78.
    0
    ERKLEY

    Behey
    Berkley!
    Behey on sekizinci asrın filozof peskoposu.
    Felsefenden tüten günlük kokusu
    başımızı döndürmek içindir.
    Hayat kavgasında bizi
    dizüstü süründürmek içindir.

    Behey
    Berkley,
    Behey Allahın
    Cebrail şeklindeki Ezraili,
    Behey on sekizinci asrın en filozof katili!
    Hâlâ geziyor iskoçya köylerinde
    adımlarının sesi.
    Hâlâ uluyor adımlarının sesine
    tüyleri kanlı bir köpek.
    Hâlâ
    her gece titreyerek
    görüyor gölgeni iskoçya köylüleri
    evlerinin
    camlarında!
    Hâlâ
    kanlı beş parmağının izi var
    o beyaz buzlu camlar gibi şimal akşamlarında!

    Behey
    Berkley!
    Behey meyhane kızlarının kara cübbeli kavalyesi,
    Kıralın şövalyesi,
    sermayenin altın sesi,
    ve Allahın peskoposu!
    Felsefenden tüten günlük kokusu
    başımızı döndürmek içindir.
    Hayat kavgasında bizi
    dizüstü süründürmek içindir!

    Her kelimen
    kelepçelerken
    bileklerimizi,
    kıvrılan
    bir yılan
    gibi satırların
    sokmak istiyor yüreklerimizi.
    Beli hançerli bir isaya benziyor resmin.
    Sivriliyor kitaplarından ismin
    sivri yosunlu ucundan
    kızıl kan
    damlıyan
    yeşil bir diş gibi.
    Her kitabın
    diz çökmüş önünde Rabbın
    kara kuşaklı bir keşiş gibi..
    Sen bu kıyafetle mi bizi kandıracaktın,
    inandıracaktın?
    Biz isanın vuslatını bekleyen
    bir rahibe değiliz ki!

    Behey
    Berkley!
    Behey tilkilerin şahı tilki!
    Çalarken satırların zafer düdüğü,
    küçük bir taş parçasının en küçüğü
    imparatorların imparatoru gibi çıkınca karşısına,
    hemen anlaşmak için
    bir kapı açıyorsun,
    binip Allahının sırtına
    soldan geri kaçıyorsun!
    Kaçma dur!
    Her yol Romaya gider,
    � bu belki doğrudur �
    fakat
    fikri evvel gören her felsefenin
    safsata iklimidir yelken açtığı yer!
    Bu bir hakikat
    � hem de mutlak cinsinden � !
    işte sen
    işte senin felsefen:
    Sen o sarı kırmızı rengini gördüğün
    cilâlı derisine parmaklarını sürdüğün
    parlak
    yuvarlak
    elmaya:
    «Fikirlerin bir
    terkibidir,»
    diyorsun!
    Dışımızda bize bağlanmadan
    var olan
    varlığı
    inkâr ediyorsun!

    Şu mavi deniz
    şu mavi denizde yüzen beyaz yelkenli gemi,
    kendi kendinden aldığın fikirlerdir, öyle mi?
    Mademki kendi fikrindir yüzen gemi,
    mademki kendi fikrindir umman,
    ne zaman var,
    ne mekân!
    Ne senin haricinde bir vücut
    ne senden evvel kimse mevcut,
    ne senden sonra kâinat baki
    bir sen
    bir de Allah hakikî.

    Lâkin ey kara meyhanelerin sarhoş papazı!
    Senin dışında değil miydi
    kıllı kollarında kıvranan meyhanecinin kızı?
    Yoksa kendi altında sen
    kendinle mi yattın?
    Diyelim ki senden evvel baban yok
    isa gibi.
    Yine fakat bacakları arasından çıktığın
    Meryem gibi bir anan da mı yok!
    Diyelim ki yapyalnızsın
    Turu Sinada Musa gibi,
    ne yazık! Tevratını okuyan da mı yok!
    Çok yalan söylemişsin çok.

    Sen emin ol ki Berkley
    � olmasan da zarar yok �
    bu şi're benzer yazıda hissene düşen şey:
    biraz alay
    biraz şaka
    ve birkaç tokat
    � eldivensiz cinsinden �
    Neyleyim?
    Neş'e kavganın mugibisidir.
    Kavgada kuvvetini kaybetmiş gibidir biraz
    neş'enin çelik ahengini duymayan adam;
    neş'e ... iyi şeydir vesselam,
    � baş döndürmezse eğer �
    ve işte bizimkiler
    güldüler mi,
    ağız dolusu gülüyorlar.
    Kabahat onların kuvvetinde:
    yoksa ne sende
    ne de bende!

    Dinle Berkley!
    � dinlemesen de olur �
    Biz dinleyelim:
    Beynimiz bal yoğuran
    bir kovan.
    Ona balı dolduran
    arıdır hayat.
    Aldığımız hislerin
    sonsuz derin
    pınarıdır kâinat!
    Kâinat geniş
    kâinat derin
    kâinat uçsuz bucaksız!
    Biz onun parçaları,
    biz ondan doğan bir sürü bacaksız!
    Biz o bacaksızların
    � anasını inkâr etmeyen cinsi �
    Çünkü biz
    emredenlere emir verenlerden değiliz!
    Bağlıyız toprağa
    kalın halatlar gibi kollarımızla!
    Çelik dişleri şimşekli çarklılar
    koparırken kara toprağın esrarını,
    biz
    seyretmedeyiz
    cihan içinden cihanların
    doğuşunu;
    kehkeşanların
    gümüş aydınlığında!
    Görmüşüz,
    görmedeyiz
    yılların yollarında toprak oluşunu
    kızıl kadife dudaklı kızların!
    Çiziyor hareketi gözlerimize
    sonsuz maviliklerde
    kuyrukluyıldızların
    sırma saçlarından kalan izler.

    Her habbe koynunda bir kubbeyi gizler!..

    Şu denizler,
    şu denizlerin üstünde denizler gibi esen,
    rüzgârların uğultusu.
    Şu ipi kopmuş
    inci bir gerdanlık gibi damlayan su,
    şu bir damla su,
    uzaklaştıkça, yaklaşılan
    hakikati gizler..

    Her yeni ummanla beraber
    bir yeni imkân!
    Kâinat geniş
    kâinat derin
    kâinat uçsuz bucaksız!

    Behey!
    Berkley!
    Behey bir karış boyuna bakmadan
    Karpatları inkâr eden cüce!
    Ahrete gittiysen eğer
    oradan bir taç gönder,
    süslemek için Allahının kafasını!
    Fakat buradan
    topla hemen tarağını tasını,
    Haraç mezat!
    Haraç mezat!
    zütür pazara bir pula sat:
    Topraktaki saltanatın
    göğe çıkan tahtını!

    Yok üstünde tabiatın
    tabiattan gayri kuvvet!..
    Tabiat geniş
    tabiat derin
    tabiat uçsuz bucaksız!.
    Tümünü Göster
    ···
  4. 79.
    -1
    BiR AYRILIŞ HiKAYESi

    Erkek kadına dedi ki:
    -Seni seviyorum,
    ama nasıl,
    avuçlarımda camdan bir şey gibi kalbimi sıkıp
    parmaklarımı kanatarak
    kırasıya
    çıldırasıya...
    Erkek kadına dedi ki:
    -Seni seviyorum,
    ama nasıl,
    kilometrelerle derin, kilometrelerle dümdüz,
    yüzde yüz, yüzde bin beş yüz,
    yüzde hudutsuz kere yüz...
    Kadın erkeğe dedi ki:
    -Baktım
    dudağımla, yüreğimle, kafamla;
    severek, korkarak, eğilerek,
    dudağına, yüreğine, kafana.
    Şimdi ne söylüyorsam
    karanlıkta bir fısıltı gibi sen öğrettin bana..
    Ve ben artık
    biliyorum:
    Toprağın -
    yüzü güneşli bir ana gibi -
    en son en güzel çocuğunu emzirdiğini..
    Fakat neyleyim
    saçlarım dolanmış
    ölmekte olan parmaklarına
    başımı kurtarmam kabil
    değil!
    Sen
    yürümelisin,
    yeni doğan çocuğun
    gözlerine bakarak..
    Sen
    yürümelisin,
    beni bırakarak...
    Kadın sustu.
    SARILDILAR
    Bir kitap düştü yere...
    Kapandı bir pencere...
    AYRILDILAR...
    ···
  5. 80.
    0
    Haziranda Ölmek zor ...
    ···
  6. 81.
    0
    BEŞ SATIRLA

    Annelerin ninnilerinden
    spikerin okuduğu habere kadar,
    yürekte, kitapta ve sokakta yenebilmek yalanı,
    anlamak, sevgilim, o, bir müthiş bahtiyarlık,
    anlamak gideni ve gelmekte olanı.
    ···
  7. 82.
    -1
    BEYAZIT MEYDANI'NDAKi ÖLÜ

    Bir ölü yatıyor
    on dokuz yaşında bir delikanlı
    gündüzleri güneşte
    geceleri yıldızların altında
    istanbul'da, Beyazıt Meydanı'nda.

    Bir ölü yatıyor
    ders kitabı bir elinde
    bir elinde başlamadan biten rüyası
    bin dokuz yüz altmış yılı Nisanında
    istanbul'da, Beyazıt Meydanı'nda.

    Bir ölü yatıyor
    vurdular
    kurşun yarası
    kızıl karanfil gibi açmış alnında
    istanbul'da, Beyazıt Meydanı'nda.

    Bir ölü yatacak
    toprağa şıp şıp damlayacak kanı
    silâhlı milletimin hürriyet türküleriyle gelip
    zaptedene kadar
    büyük meydanı.
    ···
  8. 83.
    0
    bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşcesine üşüyoruz reyis
    ···
  9. 84.
    -1
    BiR CEZAEViNDE, TECRiTTEKi ADAMIN MEKTUPLARI

    1

    Senin adını
    kol saatımın kayışına tırnağımla kazıdım.
    Malum ya, bulunduğum yerde
    ne sapı sedefli bir çakı var,
    (bizlere âlâtı-katıa verilmez),
    ne de başı bulutlarda bir çınar.
    Belki avluda bir ağaç bulunur ama
    gökyüzünü başımın üstünde görmek
    bana yasak...
    Burası benden başka kaç insanın evidir?
    Bilmiyorum.
    Ben bir başıma onlardan uzağım,
    hep birlikte onlar benden uzak.
    Bana kendimden başkasıyla konuşmak
    yasak.
    Ben de kendi kendimle konuşuyorum.
    Fakat çok can sıkıcı bulduğumdan sohbetimi
    şarkı söylüyorum karıcığım.
    Hem, ne dersin,
    o berbat, ayarsız sesim
    öyle bir dokunuyor ki içime
    yüreğim parçalanıyor.
    Ve tıpkı o eski
    acıklı hikâyelerdeki
    yalnayak, karlı yollara düşmüş, yetim bir çocuk gibi bu yürek,
    mavi gözleri ıslak
    kırmızı, küçücük burnunu çekerek
    senin bağrına sokulmak istiyor.
    Yüzümü kızartmıyor benim
    onun bu an
    böyle zayıf
    böyle hodbin
    böyle sadece insan
    oluşu.

    Belki bu hâlin
    fizyolojik, pgibolojik filân izahı vardır.
    Belki de sebep buna
    bana aylardır
    kendi sesimden başka insan sesi duyurmayan
    bu demirli pencere
    bu toprak testi
    bu dört duvardır...

    Saat beş, karıcığım.
    Dışarda susuzluğu
    acayip fısıltısı
    toprak damı
    ve sonsuzluğun ortasında kımıldanmadan duran
    bir sakat ve sıska atıyla,
    yani, kederden çıldırtmak için içerdeki adamı
    dışarda bütün ustalığı, bütün takım taklavatıyla
    ağaçsız boşluğa kıpkızıl inmekte bir bozkır akşamı.

    Bugün de apansız gece olacaktır.
    Bir ışık dolaşacak yanında sakat, sıska atın.
    Ve şimdi karşımda haşin bir erkek ölüsü gibi yatan
    bu ümitsiz tabiatın
    ağaçsız boşluğuna bir anda yıldızlar dolacaktır.
    Yine o malum sonuna erdik demektir işin,
    yani bugün de mükellef bir daüssıla için
    yine her şey yerli yerinde işte, her şey tamam.
    Ben,
    ben içerdeki adam
    yine mutad hünerimi göstereceğim
    ve çocukluk günlerimin ince sazıyla
    suzinâk makamından bir şarkı ağzıyla
    yine billâhi kahredecek dil-i nâşâdımı
    seni böyle uzak,
    seni dumanlı, eğri bir aynadan seyreder gibi
    kafamın içinde duymak...


    2

    Dışarda bahar geldi karıcığım, bahar.
    Dışarda, bozkırın üstünde birdenbire
    taze toprak kokusu, kuş sesleri ve saire...
    Dışarda bahar geldi karıcığım, bahar,
    dışarda bozkırın üstünde pırıltılar...
    Ve içerde artık böcekleriyle canlanan kerevet,
    suyu donmayan testi
    ve sabahları çimentonun üstünde güneş...
    Güneş,
    artık o her gün öğle vaktine kadar,
    bana yakın, benden uzak,
    sönerek, ışıldayarak
    yürür...
    Ve gün ikindiye döner, gölgeler düşer duvarlara,
    başlar tutuşmaya demirli pencerenin camı :
    dışarda akşam olur,
    bulutsuz bir bahar akşamı...
    işte içerde baharın en kötü saatı budur asıl.
    Velhasıl
    o pul pul ışıltılı derisi, ateşten gözleriyle
    bilhassa baharda ram eder kendine içerdeki adamı
    hürriyet denen ifrit...
    Bu bittecrübe sabit, karıcığım,
    bittecrübe sabit...

    3

    Bugün pazar.
    Bugün beni ilk defa güneşe çıkardılar.
    Ve ben ömrümde ilk defa gökyüzünün bu kadar benden uzak
    bu kadar mavi
    bu kadar geniş olduğuna şaşarak
    kımıldanmadan durdum.
    Sonra saygıyla toprağa oturdum,
    dayadım sırtımı duvara.
    Bu anda ne düşmek dalgalara,
    bu anda ne kavga, ne hürriyet, ne karım.
    Toprak, güneş ve ben...
    Bahtiyarım...
    Tümünü Göster
    ···
  10. 85.
    -1
    BU VATANA NASIL KIYDILAR

    insan olan vatanını satar mı?
    Suyun içip ekmeğini yediniz.
    Dünyada vatandan aziz şey var mı?
    Beyler bu vatana nasıl kıydınız?

    Onu didik didik didiklediler,
    saçlarından tutup sürüklediler.
    zütürüp kâfire : «Buyur... » dediler.
    Beyler bu vatana nasıl kıydınız?

    Eli kolu zincirlere vurulmuş,
    vatan çırılçıplak yere serilmiş.
    Oturmuş göğsüne Teksaslı çavuş.
    Beyler bu vatana nasıl kıydınız?

    Günü gelir çarh düzüne çevrilir,
    günü gelir hesabınız görülür.
    Günü gelir sualiniz sorulur :
    Beyler bu vatana nasıl kıydınız?
    ···
  11. 86.
    -1
    BENCE SEN DE ŞiMDi HERKES GiBiSiN

    Gözlerim gözünde aşkı seçmiyor
    Onlardan kalbime sevda geçmiyor
    Ben yordum ruhumu biraz da sen yor
    Çünkü bence şimdi herkes gibisin

    Yolunu beklerken daha dün gece
    Kaçıyorum bugün senden gizlice
    Kalbime baktım da işte iyice
    Anladım ki sen de herkes gibisin

    Büsbütün unuttum seni eminim
    Maziye karıştı şimdi yeminim
    Kalbimde senin için yok bile kinim
    Bence sen de şimdi herkes gibisin


    334 (1918) - Yaz - Kadıköy
    ···
  12. 87.
    -1
    BEN SENDEN ÖNCE ÖLMEK iSTERiM

    Ben
    senden önce ölmek isterim.
    Gidenin arkasından gelen
    gideni bulacak mı zannediyorsun?
    Ben zannetmiyorum bunu.
    iyisi mi, beni yaktırırsın,
    odanda ocağın üstüne korsun
    içinde bir kavanozun.
    Kavanoz camdan olsun,
    şeffaf, beyaz camdan olsun
    ki içinde beni görebilesin...
    Fedakârlığımı anlıyorsun :
    vazgeçtim toprak olmaktan,
    vazgeçtim çiçek olmaktan
    senin yanında kalabilmek için.
    Ve toz oluyorum
    yaşıyorum yanında senin.
    Sonra, sen de ölünce
    kavanozuma gelirsin.
    Ve orda beraber yaşarız
    külümün içinde külün,
    ta ki bir savruk gelin
    yahut vefasız bir torun
    bizi ordan atana kadar...
    Ama biz
    o zamana kadar
    o kadar
    karışacağız
    ki birbirimize,
    atıldığımız çöplükte bile zerrelerimiz
    yan yana düşecek.
    Toprağa beraber dalacağız.
    Ve bir gün yabani bir çiçek
    bu toprak parçasından nemlenip filizlenirse
    sapında muhakkak
    iki çiçek açacak :
    biri sen
    biri de ben.
    Ben
    daha ölümü düşünmüyorum.
    Ben daha bir çocuk doğuracağım.
    Hayat taşıyor içimden.
    Kaynıyor kanım.
    Yaşayacağım, ama çok, pek çok,
    ama sen de beraber.
    Ama ölüm de korkutmuyor beni.
    Yalnız pek sevimsiz buluyorum
    bizim cenaze şeklini.
    Ben ölünceye kadar da
    bu düzelir herhalde.
    Hapisten çıkmak ihtimalin var mı bu günlerde?
    içimden bir şey :
    belki diyor.
    ···
  13. 88.
    -1
    ASYA - AFRiKA YAZARLARINA

    Kardeşlerim
    bakmayın sarı saçlı olduğuma
    ben Asyalıyım
    bakmayın mavi gözlü olduğuma
    ben Afrikalıyım
    ağaçlar kendi dibine gölge vermez benim orda
    sizin ordakiler gibi tıpkı
    benim orda arslanın ağzındadır ekmek
    ejderler yatar başında çeşmelerin
    ve ölünür benim orda ellisine basılmadan
    sizin ordaki gibi tıpkı
    bakmayın sarı saçlı olduğuma
    ben Asyalıyım
    bakmayın mavi gözlü olduğuma
    ben Afrikalıyım
    okuyup yazma bilmez yüzde cikseni benimkilerin
    şiirler gezer ağızdan ağıza türküleşerek
    şiirler bayraklaşabilir benim orda
    sizin ordaki gibi
    kardeşlerim
    sıska öküzün yanına koşulup şiirlerimiz
    toprağı sürebilmeli
    pirinç tarlalarında bataklığa girebilmeli
    dizlerine kadar
    bütün soruları sorabilmeli
    bütün ışıkları derebilmeli
    yol başlarında durabilmeli
    kilometre taşları gibi şiirlerimiz
    yaklaşan düşmanı herkesten önce görebilmeli
    cengelde tamtamlara vurabilmeli
    ve yeryüzünde tek esir yurt tek esir insan
    gökyüzünde atomlu tek bulut kalmayıncaya kadar
    malı mülkü aklı fikri canı neyi varsa verebilmeli
    büyük hürriyete şiirlerimiz
    22 Ocak 1962, Moskova
    ···
  14. 89.
    -1
    BiR KÜVET HiKÂYESi

    1

    Süleyman'a karısı telefon etti :
    � Konuşan ben,
    ben, Fahire.
    Tanımadın mı sesimden?
    Demek çok bağırdım birdenbire.
    Çığlık mı?
    Belki...
    Hayır,
    çocuklar hasta değil.
    Dinle beni :
    işini bırak da gel,
    çabuk ol ama.
    Telefonda anlatamam,
    olmaz.
    Daha kıyamet kadar vakit var akşama.
    Saatlar, saatlar,
    kıyamet kadar.
    Sorma.
    Dinle beni...
    Hemen vapur bulamazsan
    Üsküdar'a kayıkla geç.
    Bir taksiye atla.
    Paran yoksa
    patrondan avans al.
    Yolda hiçbir şey düşünme,
    mümkün mertebe yalansız gelmeye çalış.
    Yalan kuvvetliye söylenir
    ben kuvvetsizim.
    Alay etme kuzum.
    Evet kar yağacak,
    evet
    hava güzel.
    Koynuna girdiğim adam gibi
    kocam gibi değil,
    büyüğüm, akıllım,
    babam gibi gel...


    2

    Geldi Süleyman,
    Fahire, kocası Süleyman'a sordu :
    � Doğru mu?
    � Evet.
    � Teşekkür ederim Süleyman.
    Bak işte rahatladım.
    Bak işte ağlamıyorum artık.
    Nerde buluşuyordunuz?
    � Bir otelde.
    � Beyoğlu tarafında mı?
    � Evet.
    � Kaç defa?
    � Ya üç, ya dört.
    � Üç mü, dört mü?
    � Bilmiyorum.
    � Bunu hatırlamak bu kadar mı güç Süleyman?
    � Bilmiyorum.
    � Demek ki bir otel odasında.
    Kim bilir çarşaflar nasıl kirliydi.
    Bir ingiliz romanında okudum,
    bu işlere yarayan otellerde
    kırık küvetler varmış.
    Sizinkinde de var mıydı Süleyman?
    � Bilmiyorum.
    � Hele düşün,
    toz pembe çiçekli, kırık bir küvet?
    � Evet.
    � Hiç hediye verdin mi?
    � Hayır.
    � Çukulata, filân?
    � Bir defa.
    � Çok mu seviyordun?
    � Sevmek mi?
    Hayır...
    � Başkaları da var mı Süleyman?
    � Yok.
    � Olmadı mı?
    � Hayır.
    � Bunu sevdin demek...
    Başkaları da olsaydı
    daha rahat ederdim...
    Çok mu güzel yatıyordu?
    � Hayır.
    � Doğru söyle, bak ne kadar cesurum...
    � Doğru söylüyorum...
    � Zaten gösterdiler bana.
    inek gibi karı.
    Belimden kalın bacakları...
    Fakat zevk meselesi bu...
    Bir sual daha, Süleyman :
    Niçin?
    � Bilmiyorum...

    Karanlıkta pencerenin hizasında
    karlı, ağır bir çam dalı.
    Bir hayli zaman oldu
    sofada asma saat on ikiyi çalalı.

    3

    Süleyman'ın karısı Fahire
    şunları anlattı kocasına ertesi gün :
    � ... Dayanılmaz bir acı halindeydi
    kendime karşı duyduğum merhamet,
    ölmeye karar verdimdi, Süleyman...
    Annem, çocuklarım ve en önde sen
    bulacaktınız karda ayak izlerimi.
    Bekçi, polisler, bir tahta merdiven
    ve bir kadın ölüsü çıkaracaktınız
    arka arsada bostan kuyusundan.
    Kolay mı?
    Gece bostan kuyusuna doğru yürümek,
    sonra kenarına çıkıp durarak
    baş aşağı atlamak karanlığına?

    Fakat bulmadınızsa eğer
    karda ayak izlerimi
    sade korktuğumdan değil.
    Bekçi, merdiven, polisler,
    dedikodu, kepazelik,
    aldatılmış bir zevcenin intiharı :
    komik.
    Niçin öldüğümü anlatmak müşkül.
    Kime? Herkese, sana meselâ.
    insan, ölmeye karar verirken bile
    insanları düşünüyor...

    Sen yatakta uyuyordun
    yüzün rahat,
    her zaman nasıl uyursan
    ondan evvel ve o varken.

    Dışarda kar yağmaya başladı.
    Bir tek gecelikle çıkmak balkona :
    Zatürree ertesi gün,
    nümayişsiz ölüvermek.
    Hayır,
    hiç aklıma gelmedi nezle olmak ihtimali.

    Yaktım sobamızı.
    iyice ısınmak lâzım ilkönce.
    Ciğer bir çay bardağı gibi çatlarmış.
    Pencereye, kara bakıyorum :
    «Eşini gaip eyleyen bir kuş
    gibi kar
    geçen eyyamı nev baharı arar... »
    Babam bu şiiri çok severdi.
    Sen beğenmezsin.
    «Sağdan sola, soldan sağa lerzânı girizan... »

    Lambayı söndürmeden balkona çıktım.
    « ... gibi kar
    düşer düşer ağlar... »
    Oturdum balkonda iskemleye.
    Havada çıt yok.
    Karanlık bembeyaz.
    Uykudayım sanki.
    Sanki çok sevdiğim bir insan
    korkarak beni uyandırmaktan
    yumuşacık dolaşıyor etrafımda.
    Üşümüyordum.
    Kederim duruluyor
    berraklaşıyor.
    Odanın camlı kapısından balkona vuran ışık
    sıcak bir kumaş gibiydi üstünde dizlerimin.
    Ben rehavetli bir mahzunluk içinde
    acayip şeyler düşünüyordum :
    Feneryolu'ndaki çınar
    150 yaşındaymış.
    Ömrü bir gün süren böcekler.
    Gün gelecek
    insanlar çok uzun
    çok bahtiyar yaşayacaklar.
    insanın yüreği ve kafası var...
    insanın elleri...
    insan?
    Ne zamanki,
    nerdeki,
    hangi sınıftan?
    Onların insanları,
    bizim insanlarımız.
    Ve her şeye rağmen
    yeni bir dünya için yapılan kavga.
    Sonra sen
    ben
    bir kırık küvet
    ve benim
    kendime karşı duyduğum merhamet...

    Kar durdu.
    Sökmek üzre şafak.
    Utanarak
    odaya döndüm.
    O anda uyansaydın
    sarılıp boynuna...
    Uyanmadın.
    Evet,
    çok şükür nezle bile değilim.

    Şimdi?
    Zaman zaman hatırlayıp
    zaman zaman unutacağım.
    Yine yan yana yaşayacağız
    beni sevdiğine emin olarak.

    4

    Altı ay kadar geçti aradan.
    Bir gece karı koca denizden dönüyorlardı.
    Gökte yıldızlar, ağaçlarda yaz meyveleri vardı.
    Fahire birdenbire durdu
    baktı muhabbetle kocasının gözlerine
    ve suratına tükürür gibi bir tokat vurdu
    Tümünü Göster
    ···
  15. 90.
    0
    yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine.
    ···
  16. 91.
    -1
    BULUTLAR ADAM ÖLDÜRMESiN

    Analardır adam eden adamı
    aydınlıklardır önümüzde gider.
    Sizi de bir ana doğurmadı mı?
    Analara kıymayın efendiler.
    Bulutlar adam öldürmesin.

    Koşuyor altı yaşında bir oğlan,
    uçurtması geçiyor ağaçlardan,
    siz de böyle koşmuştunuz bir zaman.
    Çocuklara kıymayın efendiler.
    Bulutlar adam öldürmesin.

    Gelinler aynada saçını tarar,
    aynanın içinde birini arar.
    Elbet böyle sizi de aradılar.
    Gelinlere kıymayın efendiler.
    Bulutlar adam öldürmesin.

    ihtiyarlıkta aklına insanın,
    tatlı anıları gelmeli yalnız.
    Yazıktır, ihtiyarlara kıymayın,
    efendiler, siz de ihtiyarsınız.
    Bulutlar adam öldürmesin.
    ···
  17. 92.
    -1
    BÜYÜK iNSANLIK

    Büyük insanlık gemide güverte yolcusu
    tirende üçüncü mevki
    şosede yayan
    büyük insanlık.

    Büyük insanlık sekizinde işe gider
    yirmisinde evlenir
    kırkında ölür
    büyük insanlık.

    Ekmek büyük insanlıktan başka herkese yeter
    pirinç de öyle
    şeker de öyle
    kumaş da öyle
    kitap da öyle
    büyük insanlıktan başka herkese yeter.

    Büyük insanlığın toprağında gölge yok
    sokağında fener
    penceresinde cam
    ama umudu var büyük insanlığın
    umutsuz yaşanmıyor.
    ···
  18. 93.
    0
    (bkz: gelin beyler gerçek metal grubu anketi)
    ···
  19. 94.
    -1
    CEVAP DÖRT NUMARA

    Bu yazı gizli bir din halinde bir nevi Neo-faşist bir ideoloji yaptıkları halde bunu ikrardan sakınanlara aittir. Böyle bir halt karıştırmıyoruz, diyenler üzerlerine alınmayabilirler.
    Onlar istiyorlar ki
    çift ağızlı baltalarıyla
    yuvarlansın kafalarımız önüne yarın -
    o kara gömlekleri beyaz kordonlu
    golf pantolonlu
    kadroların..
    KARDEŞLER!
    Onlara sokakta rastlarsanız eğer
    ölümü görmüş gibi çevirin başınızı.
    Kirpiksiz sarı gözler gözünüze bakarken
    arkadan sırtınıza bir
    bıçak girebilir...
    Onlar istiyorlar ki
    kara toprağın kalbi durana kadar
    biz pazarda kelepir bir mal gibi satalım
    kafamızın ışığını, gücünü kolumuzun..
    Kadınlarımızı karşılarında oynatalım.
    Ve dumanlanmağa başlayınca
    gözümüzün bakışı,
    yavaşlayınca
    damarlarımızda kanın akışı
    karaya vurmuş balıklar gibi
    köprü altlarında yatalım..
    KARDEŞLER!
    Onlara elleriniz dokunmuşsa eğer
    yedi tas su dökün ellerinize.
    Yırtarak bayramlık gömleğimi ben
    peşkir yaparım size...
    Biz
    ayrı dillerde aynı şarkıyı okuyanlar,
    Biz
    aynı yastıkta yatar gibi
    toprağa başlarını yan yana koyanlar,
    Biz,
    yüzümüzün derisi koyu açık yanmış diye,
    saçlarımız ayrı ayrı boyanmış diye
    barsaklarımızı birbirimizin avucuna dökerek
    birbirimizin gırtlağını dişimizle sökerek
    gebereceğiz...
    Ve kadrolar
    parlatarak
    kara gömleklerinin beyaz kordonlarını
    gömecekler kadife koltuklara
    golf pantolonlarını...
    KARDEŞLER!
    Onların adına benziyorsa adınız eğer
    adınızı değiştirin.
    Vebanın girdiği kapıdan girin
    onların evine atmayın ayak...
    Onlar istiyorlar ki
    çift ağızlı baltalarıyla
    yuvarlansın kafalarımız önüne yarın -
    o kara gömlekleri beyaz kordonlu
    golf pantolonlu
    kadroların...
    ···
  20. 95.
    +1 -1
    CEViZ AĞACI

    Başım köpük köpük bulut, içim dışım deniz,
    ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı'nda,
    budak budak, şerham şerham ihtiyar bir ceviz.
    Ne sen bunun farkındasın, ne polis farkında.

    Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı'nda.
    Yapraklarım suda balık gibi kıvıl kıvıl.
    Yapraklarım ipek mendil gibi tiril tiril,
    koparıver, gözlerinin, gülüm, yaşını sil.
    Yapraklarım ellerimdir, tam yüz bin elim var.
    Yüz bin elle dokunurum sana, istanbul'a.
    Yapraklarım gözlerimdir, şaşarak bakarım.
    Yüz bin gözle seyrederim seni, istanbul'u.
    Yüz bin yürek gibi çarpar, çarpar yapraklarım.

    Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı'nda.
    Ne sen bunun farkındasın, ne polis farkında.
    ···