1. 51.
    -1
    lan yavşaklar bu ne lan şiir edebiyat ıvır zıvır taktan püsürden şeylerle dolduruyonuz burayı gibtirin gidin ekşiye
    ···
  2. 52.
    -1
    necip fazıl kısakürek karşısında her daim madara olmuş komünist kişisi.
    ···
  3. 53.
    -1
    necip fazil iyi gibertirdi bunu
    ···
  4. 54.
    +1
    bugün ölüm günü beyler; saygıyla anıyorum.
    ···
  5. 55.
    +1
    @ 6 piraya severlere gelsin.

    Ne güzel şey hatırlamak seni:
    ölüm ve zafer haberleri içinden,
    hapiste
    ve yaşım kırkı geçmiş iken...
    ···
  6. 56.
    -1
    Lambayı yakma, bırak,
    sarı bir insan başı
    düşmesin pencereden kara.
    Kar yağıyor
    ···
  7. 57.
    +1
    Bir Fotoğrafa

    karşımdasın işte...
    bana bakmasan da oradasın, görüyorum seni.
    ah benim sevdasında bencil, yüreğinde sağlam sevdiğim.
    kalbime gömdüm sözlerimi, ceset torbası oldu yüreğim.
    tıkandığım o an,
    elimi nereye koyacağımı şaşırdığım o an işte,
    aklımdan o kadar çok şey geçti ki takip edemedim.
    ellerim boşlukta, ben darda kaldım.
    ellerim buz gibi, ben harda kaldım.
    bir senfoni vardı kulağımda çalınan,
    bitti artık hepsi...

    köşeme çekildim, hani hep kaldığım köşeme.
    bakış açım belli oldu yine.
    geride kalan, ardından bakar gidenlerin.
    bir meltem olacak rüzgarım dahi kalmadı benim.
    dağlara çarptım her esişimde.
    yollara küfrettim her gidişinde.

    demiştim sana hatırlarsan:
    “önemli olan ‘zamana bırakmak’ değil,
    ‘zamanla bırakmamak’tir..”
    şimdi bana, geçen o zamanın
    unutulmaz sancısı kalır

    gittiğim eğer bensem, söyle bana kimden gittim?
    sende yoktum zaten ben, ben yine bende bittim.

    nazım hikmet
    ···
  8. 58.
    -1
    CEViZ AĞACI iLE TOPAL YUNUS'UN HiKÂYESi

    Burda bir dostumuz var :
    Çerkeş'in
    Kavak köyünden.
    Büyük kitaplar gibi
    içinde bir şeyler saklı.
    Akıllı adamlara
    ajans haberlerine
    ve bilmeceye meraklı.
    Adı : Yunus.
    Ateşimizi yakıp
    suyumuzu veriyor.
    Ağaçlardan
    ve günlerden konuşuyoruz.
    Herhal ilerdedir
    yaşanacak günlerin
    en güzelleri.
    Şimdilik
    sohbetimizde kederi :
    kesilip
    satılmış
    bir ceviz ağacının...

    Onu tanıyoruz :
    avlunun içinde
    kapının solundaydı.
    Ve altı yaşında
    dalından düştü Yunus,
    topallığı ondandır.

    Öküzler topalları sever,
    çünkü topallar ağır yürürler.
    Öküzler topalları sever,
    ceviz ağaçları sevmez topalları :
    çünkü topallar sıçrayamazlar yemişlere,
    çünkü üzerlerine çıkıp
    silkeleyemezler dalları.
    Ceviz ağaçları sevmez topalları...

    Bir acayiptir muhabbet bahsi :
    mutlaka kendini dereye atmaz
    sevilmeyenlerin hepsi.
    insanların hünerleri çoktur :
    insanlar
    sevilmeden de sevmesini bilirler...

    Bir acayiptir muhabbet bahsi,
    bir acayiptir
    ceviz ağacı ile
    topal Yunus'un hikâyesi...

    ... Cevizlerini Eylülde döker,
    yaprakları yeşil dururdu Kasıma kadar.
    Ve Çerkeş yolu üzerinden
    sabah namazı ışıyıp geldiği zaman,
    kadınlardan önce uyanırdı dalları.
    Altından geçerken düşünürdü Yunus...

    ... Düşünmek :
    ne mukaddes bir iş
    ne felâket
    ne de bahtiyarlıktı,
    ve ölüm :
    mutlaka varılıp dönülmeyen,
    fakat üzerinde düşünülmeyen
    bir köydü Yunus için...

    ... Cevizlerini Eylülde döker,
    yaprakları yeşil dururdu Kasıma kadar.
    Güneşte gölgesi hain olurdu,
    rüzgârda konuşurdu kendi kendine,
    dalları yukardan Yunus'a bakar...

    ... Gündüzleri yıldızların niye söndüğünü,
    dünyanın yuvarlak olduğunu
    ve güneşin etrafında döndüğünü
    bilmiyordu Yunus.
    Bunları biz anlattık ona
    şaşıp kalmadı...

    ... Cevizlerini Eylülde döker,
    yaprakları yeşil dururdu Kasıma kadar.
    Yüksekti, genişti alabildiğine.
    Üç kişi el ele versen
    kütüğünü çeviremezdin.
    Gece altında oturdun muydu
    yıldızları göremezdin.
    Her gece altında otururdu Yunus...

    ... Çinli müslümanlara,
    burunları tek boynuzlu gergedanlara,
    ve bir damla suda bir milyon mikroba dair
    fikri yoktu Yunus'un.
    Bunları bizden öğrendiği gün
    hayret etmedi...

    ... Cevizlerini Eylülde döker,
    yaprakları yeşil dururdu Kasıma kadar.
    Toprağın içinde gider kökleri,
    karanlık bir sudur tepende akar.
    Her akşam altından geçerdi Yunus...

    ... Bir gün ateşimizi yakıp
    verirken suyumuzu :
    «� Biz hizmetkârınız senin,
    sen efendimizsin» � dedik.
    Şaşırıp kaldı Yunus...

    ... Cevizlerini Eylülde döker,
    yaprakları yeşil dururdu Kasıma kadar.
    Rüzgârda konuşurdu kendi kendine.
    Yüksekti, genişti alabildiğine.
    Gece altında oturdun muydu
    yıldızları göremezdin.
    Karanlık bir sudur tepende akar,
    toprağın içinde gider kökleri,
    dalları, yukardan Yunus'a bakar...

    «� Köy işi zordur katiyen
    vücut ezilir bir defa.
    Toprağa çömelip bak dört tarafa :
    bela hangi inde pusmuş
    bilinir mi?
    Mümkünü yok vurulsun... »

    Vurmuş belâ, ciğerinden Yunus'u...

    «� Biz hiç dünyada yaşamış değiliz.
    Geldik
    gidiyoruz öylesine...
    Tevatür güzelmiş istanbul şehri,
    varıp görülmesi nasibolmadı.
    Velâkin niye tiftiği yok
    altmış haneden otuzunun?... »

    Tiftiği yoktu Yunus'un...

    «� Attığın taş
    dediğin kuşu vurmuyor.
    Dünya trene bindi.
    Gayrı dünya öküzün boynuzunda durmuyor.
    Elimiz ayağımız : öküz.
    Çok zor olur öküzü satmak,
    yarı ölümdür yani.
    Öküz gitti mi korkulursun... »

    Sattılar öküzünü Yunus'un...

    «� Herhal yolların sonu göründü.
    Bu olan işleri akıl almaz.
    Toprak sabuna döndü
    kayar insanın elinden.
    Cümle mahlukatın mekânı vardır
    kurdun mekânı olmaz.
    Toprağın elinden kaydı mıydı
    bir mekânsız kurt olursun... »

    Kaydı toprağı elinden Yunus'un...

    Cevizlerini Eylülde döker,
    yaprakları yeşil dururdu Kasıma kadar.
    Güneşte gölgesi hain olurdu.
    Yunus durmadan
    Yunus kaybettikçe onu düşünür,
    o, bir şey isteyip, bir şey sormadan
    rüzgârda konuşurdu kendi kendine...

    Çocuklara ana,
    tohuma toprak
    ve karı lâzımdır erkek kısmına...

    Bir kız kaçırdı Yunus :
    Çünkü düğün pahalı
    kız kaçırmak ucuz...

    Fakirin karısı kavi olmaz...

    Ve bir gün
    Çerkeş yolu üzerinden
    sabah namazı ışıyıp geldiği zaman
    giderlerdi.
    Yunus'un arkasında yuvarlandı yere,
    kırmızı peştemalının içinde ölüverdi...

    Topraksız, öküzsüz ve kadınsız,
    kaldılar dünyada bir başlarına
    ceviz ağacı ile Yunus.
    Yalnızlık koydukça koydu Yunus'a.
    El toprağında ter döker oldu.
    Cevizi karanlıkta kaybolur sanıp
    uyumaz beklerdi sabaha kadar.
    Yalnızlık umrunda değil cevizin,
    toprağın içinde gider kökleri,
    dalları yukardan Yunus'a bakar...

    Cevizden konsol yaparlar,
    topal Yunus ne işe yarar?

    Zemheriler geldi barınamazsın.
    Cevizden konsol yaparlar.
    Gayrı daha fazla sürünemezsin.
    Sat Yunus cevizini...

    Yün yorgan değil bu sarınamazsın.
    Cevizden konsol yaparlar.
    Bir cansız ağaçtır yaranamazsın.
    Sat Yunus cevizini...

    Varlılar varsıza dokur mu kilim,
    vay cevizin hali, vay benim halim...

    Mekânsız kurda mekândı.
    Cevizden konsol yaparlar.
    Yarı ağaç, yarı insandı.
    Sat Yunus cevizini...

    Cenaze çırçıplak, kara uzandı.
    Cevizden konsol yaparlar.
    Kesildi dalları, dallar budandı.
    Sattı Yunus cevizini...

    Varlılar varsıza dokur mu kilim,
    vay cevizin hali, vay benim halim...

    Sabahın sahibi vardır.
    Gün daima bulutta kalmaz.
    Herhal ilerdedir
    yaşanacak günlerin
    en güzelleri...
    Şimdilik
    sohbetimizde kederi :
    kesilip
    satılmış
    bir ceviz ağacının...
    Tümünü Göster
    ···
  9. 59.
    +1
    DOĞUM

    Anası bir oğlancık doğurdu bana;
    kaşsız, sarı bir oğlan,
    masmavi kundağında yatan
    bir nur topu, üç kilo ağırlığında.

    Benim oğlan
    dünyaya geldiği zaman,
    çocuklar doğdu Korede,
    sarı ay çiçeğine benziyorlardı.
    Makartır kesti onları,
    gittiler ana sütüne bile doymadan
    Benim oğlan
    dünyaya geldiği zaman,
    çocuklar doğdu Yunan zindanlarında,
    babaları kurşuna dizilmiş.
    Bu dünyada ilk görülecek şey diye
    demir parmaklığı gördüler.

    Benim oğlan
    dünyaya geldiği zaman
    çocuklar doğdu Anadoluda,
    mavi gözlü, kara gözlü, elâ gözlü bebeklerdi.
    Bitlendiler doğar doğmaz
    kim bilir kaçı sağ kalır mucize kabilinden.
    Benim oğlan
    benim yaşıma bastığı zaman,
    ben bu dünyada olmıyacağım,
    ama harikulâde bir beşik olacak dünya,
    siyah,
    beyaz,
    sarı
    bütün çocukları
    sallıyan
    mavi atlas döşekli bir beşik.
    ···
  10. 60.
    0
    işte geldik gidiyoruz
    hoşça kal kardeşim deniz
    biraz çakılından aldık
    biraz da masmavi tuzundan
    sonsuzluğundan da biraz
    ışığından da birazcık
    birazcık da kederinden
    bir şeyler anlattın bize
    denizliğin kaderinden
    biraz daha umutluyuz
    biraz daha adam olduk
    işte geldik gidiyoruz
    hoşça kal kardeşim deniz
    ···
  11. 61.
    0
    türk dilini en iyi kullanan cumhuriyet dönemi şairidir,
    o kadar yalın gerçeklik ve basit bi dille, olağan günlük hayata bu kadar derinlik katmak...

    o şimdi ne yapıyor şimdi, şimdi, şu anda
    beni mi düşünüyor yoksa fasulyanın neden pişmediğini mi?
    ···
  12. 62.
    0
    ben senden önce ölmek i̇steri̇m

    ben
    senden önce ölmek isterim.
    gidenin arkasından gelen
    gideni bulacak mı zannediyorsun?
    ben zannetmiyorum bunu.
    i̇yisi mi, beni yaktırırsın,
    odanda ocağın üstüne korsun
    içinde bir kavanozun.
    kavanoz camdan olsun,
    şeffaf, beyaz camdan olsun
    ki içinde beni görebilesin...
    fedakârlığımı anlıyorsun :
    vazgeçtim toprak olmaktan,
    vazgeçtim çiçek olmaktan
    senin yanında kalabilmek için.
    ve toz oluyorum
    yaşıyorum yanında senin.
    sonra, sen de ölünce
    kavanozuma gelirsin.
    ve orda beraber yaşarız
    külümün içinde külün,
    ta ki bir savruk gelin
    yahut vefasız bir torun
    bizi ordan atana kadar...
    ama biz
    o zamana kadar
    o kadar
    karışacağız
    ki birbirimize,
    atıldığımız çöplükte bile zerrelerimiz
    yan yana düşecek.
    toprağa beraber dalacağız.
    ve bir gün yabani bir çiçek
    bu toprak parçasından nemlenip filizlenirse
    sapında muhakkak
    iki çiçek açacak :
    biri sen
    biri de ben.
    ben
    daha ölümü düşünmüyorum.
    ben daha bir çocuk doğuracağım.
    hayat taşıyor içimden.
    kaynıyor kanım.
    yaşayacağım, ama çok, pek çok,
    ama sen de beraber.
    ama ölüm de korkutmuyor beni.
    yalnız pek sevimsiz buluyorum
    bizim cenaze şeklini.
    ben ölünceye kadar da
    bu düzelir herhalde.
    hapisten çıkmak ihtimalin var mı bu günlerde?
    i̇çimden bir şey :
    belki diyor.


    18 şubat 1945
    ···
  13. 63.
    0
    Ne kadar seviyorsun dersen ;
    o kadar işte..
    Tavanı kadar sokağın ve dibi kadar cehennemin..
    ···
  14. 64.
    0
    3 haziran 63.. 48 yıl olmuş dile kolay
    ···
  15. 65.
    0
    yukarıdan aşağıya 3 harfli
    ···
  16. 66.
    0
    yasamak bir agac gibi tek ve hur ve bir orman gibi kardescesine...
    ···
  17. 67.
    0
    Bir şey ki hava gibi ekmek gibi su gibi
    Lâzım insana lâzım onsuz yaşanılmıyor
    Ana baba gibi dost gibi yavuklu gibi
    Kalp titremeden göz yaşarmadan anılmıyor

    Bir şey ki gözünüzde memleket kadar aziz
    Aşk ettiğimiz kendimize dert ettiğimiz
    Adını çocuklarımıza bellettiğimiz
    Bir şey ki hasretine dayanılmıyor

    Bir şey daha var yürek acısı
    Utandırır insanı düşündürür
    Öylesine başka bir kalp ağrısı
    Alır beni ta Bursa'ya zütürür

    Yeşil Bursa'da konuk bir garip kuş
    Otur denmiş oracıkta oturmuş
    Ta yüreğinden bir türkü tutturmuş
    Ne güzel şey dünyada hür olmak hür

    Benerci Jokond Varan Üç Bedrettin
    Hey kahpe felek ne oyunlar ettin
    En yavuz evlâdı bu memleketin
    Nâzım ağabey hapislerde çürür

    Cahit sıtkı tarancı
    ···
  18. 68.
    0
    insanlar için ölebileceksin,
    hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için,
    hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken,
    hem de en güzel en gerçek şeyin
    yaşamak olduğunu bildiğin halde.

    nazim hikmet
    ···
  19. 69.
    0
    benim kelime hazinem çok geniştir, derdim. senin bir kelimene yetemedim. git, ne demekti sevgilim ?
    ···
  20. 70.
    0
    Yüzyıl oldu yüzünü görmeyeli,
    belini sarmayalı,
    gözünün içinde durmayalı,
    aklının aydınlığına sorular sormayalı,
    dokunmayalı sıcaklığına karnının.

    Yüz yıldır bekler beni
    bir şehirde bir kadın.

    Aynı daldaydık, aynı daldaydık.
    Aynı daldan düşüp ayrıldık.
    Aramızda yüz yıllık zaman,
    yol yüz yıllık.

    Yüz yıldır alacakaranlıkta
    koşuyorum ardından.
    ···