0
gençler bu konu hakkında çok bilgim var amk.
Tarih bilimi, genel anlamda geçmiş zamanlardaki olayların bilinmesi ve kayda geçirilmesi şeklinde ele alınır ise en eski tarih yazımının Sumer’de başladığını(1), yazıyı kullanan diğer Mısırlılar ve sonra da Hititlilerde de devam ettiğini söylemek mümkündür. (2) Çünkü, ilk Çağ uygarlıkları içine giren toplumlara ait belgelerin bir kısmı, kendi yazılışlarından önceki zamanlar hakkında çeşitli bilgiler vermektedir. Ayrıca, Uzak Doğu (Çin) ve Hintlilerin eski dinî metinlerinde ya da çeşitli ilk Çağ toplumlarının yazılı veya sözlü kültür verileri arasında az da olsa, tarih diyebileceğimiz bilgilere tesadüf edilmektedir.
Eski uygarlıklar; hayatı, yaratılışı ve insana ilişkin geçmiş zamanları, kozmolojik bir anlayış içinde tasavvur etmişlerdir. Bu anlayışta, anlayışın kendisi, o insanların pratik hayatları kadar gerçektir. Dolayısıyla Tanrı, din, yaratılış, insan ve geçmiş, doğrudan “olgu”durlar. Bunların açımlanması, yorumu, özellikle de ideolojik belirlemeleri yoktur.
Bugünkü bakış açısıyla, en eski geçmişin tarihe ilişkin verilerini yalnızca tanımlama çerçevesinde kalmak kaydıyla; kozmolojik – teolojik – mitolojik bağlam içinde görmek mümkündür. Bu anlayış çerçevesinde sunulan yazımların karakteristik niteliği “Haberci Tarih”tir.
Uygarlık Döneminin sonraki evrelerinde giderek artan yazılı-yazısız kaynakların varlığı, bu varlıkların ayrı ayrı toplumlar tarafından tanınması süreçlerinin yoğunlaşması, o oranda geçmişe göndermeleri sıklaştıacak, bir taraftan da bazı gezici bireylerin tanıdıkları farklı toplumları kendi toplumuna tanıtmaları mümkün olabilecektir.
M.Ö. VI.yy.da Eski Yunan’daki ilk öncü tarihçiler, Miletoslu Hecetalos gibi gezginlerdir.
Tarihin mitolojilerinden arındırılması çabası içinde yazılan eser ise Heredotos’a (M.Ö. 460-395) aittir. Daha sonra Thukydides, “Peloponnesoslular ile Atinalıların Savaşı” adlı eserinde, kişilere maledilen bazı hayalî diyaloglar içermesine rağmen, olayların incelenmesinde bazı usûl ve teknikler ortaya konulabilen bir üslûba sahiptir. Eski Yunanlılarca başlatılan bu tarih yazıcılığına Romalı bazı tarihçiler tarafından devam ettirilmiştir.(3)Bunlardan Polybos (M.Ö. 200-120), Thukydides’in çizgisini takip ederken, Kaisareialı Evsebios, yazdığı “Yunanlıların ve Barbarların Evrensel Tarihinin Kısa ve Kronolojik Özeti” adlı eserinde (o dönem Hristiyan tarihçilerinin aksine) kendine özgü bir anlatım görülür. Bir bütün olarak bakıldığında, Yunan-Hellen-Roma tarihçiliğinde; önceki dönemlerden farklı olarak; insanın kendi etkinlikleri ele alınmış, ancak, Yunan felsefesinde tarih tasarımına yer verilmiştir. Her ne kadar Heredotos doğrudan bir tarihsel bakış açısına sahipse de, Thukydides’ten itibaren asıl gerçeklik değişmez, öncesiz-sonrasız tözsel varlıktır. Tarih ise geçici alandır. Bu nedenle tözcülükle tarihselcilik bağdaşamaz. Collingwood “Yunan-Roma tarih yazımı bir şeyin nasıl meydana geldiğini hiçbir zaman gösteremez... ” demektedir (1990, 61). Bunların yanı sıra Çin’de Ssu-mâ Ç’ien (M.Ö.145-86), Pan ailesi (M.S. I. yy) ile Du’yun (732-812) da tarih biliminin gelişmesine katkıda bulunan önemli kimseler arasındadırlar.
Akıllanın amk. böyle uzun ve zütten bi başlıkta sadece ilk ve son cümleler okunur...
Tümünü Göster