1. 501.
    0
    gosterenlerini kaybettigim dusunceyi buldum: yuzlerimizin asimetrilerinin ne kadar benzedigini dusunuyordum o kucuk kafede camin onunde seni dinlerken. yuzlerimizin asmetrilerinin benzemesi cok huzunlu/cok korkunc/cok siirsel degil mi, dost?

    sozcuklerimi yitirdigim, nereye koydugumu bulamadigim zamanlarda dusunce akisimi sakinlestirmek/senin sozcuklerine siginmak/kendi dusuncelerimi sana emanet etmek, artik en yakin arkadasim olduguna isaret ediyor. ama baska bir cok sey daha ediyor. o gece o pubda yuzumu avuclarina alip act-out sinirinda gezdigimizi, sakinlesmem ve rasyonelimi shut down modundan kurtarmam gerektigini soylediginde yuzunde gordugum ozguvenle cok uzun kilometreler gidebilirim.

    uyum icinde olmak korkutuyor beni. saatlerce klagib muzik dinleyip kitap okurken yanimda olmasindan gibilmadigim hic kimse olmadi cunku bugune kadar. foyles'da yerlere uzanip strauss veya hume uzerine asidik cikarimlar yaparken, hic kimsenin ve herhangi birilerinin ne dusundugunu umursamamamin sebebinin kustahlik oldugunu bilip, bu kustahliga ortak olan/onu cogaltan/yeniden doguran/non-apologetically etrafina bakip kahkahalarla topluma bundan daha iyisini yapip yapamayacaklarini sorarak meydan okuyan toplatilmasi son derece elzem iki genc kadin gorur gibiyim.

    kendimden korktugum kadar korkuyorum senden- inislerimiz ve cikislarimiz urkutuyor beni. dusuncelerim, hicbir kriminal ictihatin reasonable man testini gecemeyecek haldeyken, kutuplarin ikisini birden yakalayip baglayabilecegimi ve birbirinden bir daha asla kopmak zorunda kalmayacagini sana soz verebilmeyi isterdim.
    kendi kutuplarimi sana verirdim inan, daha az acitacagini bilseydim. ne daha fazla ne daha az; belki daha syusaydil sadece.
    ama o iki ucu asla birlestiremeyecegim.
    ve waterloo koprusunde futursuzca kosarken kendimi birakacagimi sandigin zaman gozlerinde okudugum olum korkusunu ben hep icimde tasiyorum sana dair- tipki senin bana dair tasidigin gibi.

    sinirda tek basina yasamaktansa, sinirda iki kisi yasamanin enteresanligiyla iciceyiz en yakin arkadasim.

    korkuyorum senden/benden/kopruden dusmenden.

    dusme.
    ···
  2. 502.
    0
    sevgili yeter lan2;

    ben sana 12 yıl uzak olan bir ablan. merak etme kardeşim. bu acın da unutulacak.

    şunu bilmeni istiyorum ki bu karşılaştığın davranış büyüyünce ortadan kalkmayacak. koca koca hanım kızlar ufacık hataların yüzünden en olmadık yerde en olmadık şekilde dirseklerini tutup bana ne? diyecek. dans etmeyecek. buluşamayacaksın. telefon faturaların artacak. sinirden etrafa çatıp olur olmaz insanları üzeceksin. karşılaştığın bütün bu zorluk, bütün bu çile bir bukle gülüş, iki tutam şampuan kokulu saç ve sıcacık bir sarılmayla geçecek. böyle de ilginç bir yapımız var. bu yapıya bianen hanım kızlarımızın tamamı ama tamamı yaptığın tüm hataları , kendi hatları yüzünden yapmış olmana rağmen yüzüne vuracaklar. bana böyle böyle dedin diyecekler. ama sen sen de şöyle yapmıştın dediğinde eski defterleri açmayalım diyecekler. bu yüzden bir tavsiye istersen o sıktığın yumruğu, dilinin ucundaki kötü sözleri söyleme.

    bir de o silgiyi parçalayıp parçalayıp sağa sola atma.

    saygılar ananın amı.
    ···
  3. 503.
    0
    ozunde kafasi calisan bir adamin kafasinin calismasindan mutevellit bombos argumanlari bile bir cok insani tartismaya surukleyebilecek sekilde kurgulayabilmesi, ustune bu karigibligi seyrederek surduruyor olmasi aci.

    su anda isyan ettigi, davranis bicimi yuzunden elestirdigi, bir "irk olarak" niteledigi azinliga karsi gosterilen nefretin ve silahli mudahalenin "sebebi" olabilecek kadar provokatif yaklasimlar sergiliyor. isin kotu yani bir azinlikla teror odakli yapilanmayi bagdastirarak hem kendi soylemlerini curutuyor hem de tepkileri hakli cikartiyor.

    bilincsiz halkin ayiramadigi unsurlar uzerine sirf kalemsorluk olsun diye yapilacak ufak bir provokasyonun hem ulke basininin hem de kendince okumayi seven kesimin takip ettigi ek$i sozluge yonelik olarak gerceklesecek geri donusunu sirtlanacak olan kendisi olmadigi surece, kendi ismi, kendi ozel hayati ifsa olmadigi surece oyun gayet eglenceli iken ifsa noktasinda rahatsizligini dile getirecek kadar, nefret ettigi sistemsel kolluk kuvvetlerinin yardimini bekleyecek kadar "oyuncu" olarak nitelendiriyorum.

    dedigim gibi kafa calisiyor, guzel seylere de calisiyor boyle afacanliklara da. ama bir limit var.. eger teror, devlet, azinliklar, ulke stratejileri gibi konulara dil uzatacaksan kimse "afacan" demez.. beyan esastir ve $ahis beyanlarindan mesuldur.

    herkes tercihlerinin ve yaptiklarinin sonucuna katlanir oyle ya da boyle.
    ···
  4. 504.
    0
    sevgili okan,

    aşağıdaki metni okumadan önce tekrar http://www.okandede.com adresini ziyaret edip, yazılı metni okumanı rica ediyorum senden okan.

    ben ccc imelih messi ccc,
    sıradan bir incisozluk üyesiyim. bugün yayınına yapılan ziyaretin sorumlusuyum. ziyaretin organize edilmesinde websitesinin hazırlanması, okandede fotograflarının photoshoplanmasından, programı arıyacak kızların organize edlimesinden sahte facebook hesapları açılmasına, metnin yazılmasına kadar bütün sorumluluk benimdir.

    sana biraz kendimden bahsetmek istiyorum,

    25 yaşındayım. üniversite mezunu bir işsizim.
    yaklaşık 10 yıldır sıkı bir fanın olarak senin fuck the system tavırlarını herhalde öyle benimsemişim ki,17 yaşından beri çeşitli stklarda, vakıflarda aktif olarak gönüllü çalışmalara katılıyorum. gerçekten toplum için yararlı bir birey olmak için, bu kokmuş sistemi değiştirmek, bir şeyler yapabilmek için canla başla gönülle çalışıyorum.

    progrdıbına yaptıgımız bu ziyareti de toplumda bir farkındalık yaratma adına yaptığım için cv’me koyuyorum ve bundan mutluluk duyuyorum.

    işsizim; açıklamak istiyorum.

    kalifiye olmadığım için işsiz değilim. iş bulamadığım için de işsiz değilim.

    patronum bana yatırmadığı ssk primleriyle oğluna cip almasını istemediğim için işsizim.

    memleketimin kayıtsız ekonomisinde gençliğimizin %40 ı işsiz, çalışan %60nın da patronlar tarafından sömürülmesine karşı olduğum için işsizim.

    duyu organları sistem tarafından alınmış olan halkımın popüler kültür zırvalamalarıyla daha fazla hissizleşmesine karşı olduğum için işsizim.

    varoşların toplum tarafından aşağılanmasına yardım eden ve hiçbir toplumsal kaygı taşımadan, sadece rating: dolayısıyla reklam ve para amaçlı düşünen medyaya daha fazla tahammül edemediğim için işsizim.

    sırf bankalardan gelecek reklam gelirleri azalır kaygısıyla hasankeyf’in yok olmasına göz yuman bir medyaya karşı olduğum için işsizim.

    ankarabelediyespor, halka hizmet zütürmesi gerekirken brezilya’dan vederson diye bir adama yüzbinlerce dolar harcamasını kaldıramadığım için işsizim.

    pelin batu basbas halklar kardeş olmalıdır diye bağırırken susturulduğu için, sadece programda uyuduğunda sizin sitelerinizde manşet olduğu için işsizim.

    işsizdim.. ama incisozluk’te kendime iş buldum. maaşım şimdiye kadar günde 5 şuku 30 eksiydi, bu ziyaretten sonra zam yaptı modlar saolsun artık günde 20 şukela için çalışıyorum.

    sosyal güvencem yok ama işimden memnunum. yol parası vermiyorum bi kere.500 lira asgari ücretle çalışıp 110 lira yol parası vermektense…

    arkasına dayandığım tek güç inci ve onlar için çalışmaktan gurur duyuyorum. patronla ben eşitiz bi kere,moda ana avrat sövüyorum karşılığında orhan baba’dan şarkı gönderiyorlar.
    evet, şimdi bazı köşe kabadayılarının dediği t…klarım kokana kadar inci için çalışıyorum.

    3 gece uyumadan disco gıralı ziyareti için kafa patlatıyoruz.

    seçenekleri daha önceden empoze edilmiş olan tüm sistemlere olan hıncımı sitelerinizdeki anketlerde, diğer şıkkını işaretleyerek çıkarıyoruz.

    sevgili sozluk yazarları,medya mensupları,televizyon başlarında dikkatini çektiğimiz ahali,

    soylediklerinizin hepsinde haklısınız.

    inciciyiz, abazayız, terbiyesiziz, ahlaksızız, boşuz, malız bunların hepsi doğru.

    ama unutmayınız ki inci popüler kültürün dejenere olmasına karşı oluşmakta olan bir tepkidir.

    abazayız çünkü sevişmenin ayıp olduğu bir toplumda yaşıyoruz.

    abazayız çünkü mastürbasyon yapma özgürlüğümüz dahi sistem tarafından engellenmiş.

    terbiyesiziz küfür ediyoruz çünkü kendimizi bu şekilde ifade ediyoruz.

    ahlaksızız bazılarının medya kabadayılarının dediğine göre, çünkü artık onları da rahatsız ediyoruz.

    evet boşuz çünkü yıllardır tv başında bize,sorgulama kavrdıbını unutturan “halk istiyor” politakanızla bizlere yedirdiğiniz taklar sayesinde bu hale geldik.

    ve şuan elinizdeki milyarlarca dolarlarla oluşturamadığını kültürü biz 6 ayda beş para harcamadan oluşturduk. nasıl mı ?

    çünkü inci’de ayrımcılık yasak !

    bir televizyon programı düşünün, birbirimize ana avrat küfredebiliyoruz bu programda..
    ama dinlere ve ırklara ayrımcılık yapmıyoruz. yaptırmıyoruz! yapanları direk uçuruyoruz.

    bu programda özgürüz. siz bankalardan gelecek reklam gelirlerini düşünüp, hasankeyf yok olmasın bile diyemezken, biz o başlığı açıyoruz, yok edenlere ve buna göz yumanlara küfür ediyoruz.

    ve korkmuyoruz. çünkü sizler gibi sistemin kölesi olmayı reddediyoruz.
    rating alalım biraz daha yazar alalım reklam gelirimiz olsun demiyoruz.
    hepimiz eşitiz bu platformda hepimiz zenginiz zaten.caps isterseniz onu da veririz : )

    asıl fakir olan paraya muhtaç olan zavallılar sizlersiniz.

    ve bu zavallı halinizle sizler varoş kültürüyle dalga geçip prim yapmaya kalkıp, sosyal toplum kavramlarını, vatandaşlık bilincini, katılımcı demokrasi denen topluma şukela getirmeyecek soğuk taklar sunmaya devam ettikçe..

    ensenizde inci’yi bulacaksınız.

    televizyonlarımızı zaten çöpe attık biz, artık bize sunduğunuz takları yemiyoruz.

    şimdilik bu kadar.
    Tümünü Göster
    ···
  5. 505.
    0
    fikirlerinde samimi olduğunu düşündüğüm yazar. görüşlerine katılıp katılmamak ayrı konu. farklı düşünebilen ve bunu samimi bir biçimde yazabilen biri. bunu görür görmez direk almıştım badi listeme. bazıları yazdıklarının sözlük formatına uymadığından falan bahsetmiş: onlara kısaca formata sokayım size bişe olmasın deyip konuya gireyim; bir kere adam gayet cüretkar fikirler ileri sürüyor. cüretkar olmak için sözlükten daha uygun bir yer var mı? yada sözlüğün önemli işlevlerinden birisi de buna imkan sunması değil mi?bunu dikkat çekmek için yaptığı da yok bence. yani gerçekten öyle düşünüyor. katılmak zorunda değilsin yaz kendi fikrini aynı imkan sende de var. ayrıca adam gibi yazılan mesaja adam gibi mesajla karşılık verdiğine bizzat kendim şahsen şahidim.

    hakaret ediyosa sende et. format uygun sonuçta dimi ama. bi kusuru var çabuk sinirleniyor gibi ama hakkında yazılanlara bakınca kendisine hak vermemek elde değil.

    kendisine sempatimin bir nedeni de benim gibi 77li olması. devrem yani(bu askeri terminoloji için kusura bakmasın artık). güzel nesildir 77liler. politik olan son bir kaç nesilden biridir. ferreyu beta kasetlerde, sperm kokan sinemalarda görmüş bir nesildir. iyi geyik yapar sağlam laf sokarlar.

    ola ki şu soruyu merak eden olursa cevabını şimdiden vereyim de içimde kalmasın:
    -peki kız olsan yeterlan2 ye verir miydin?
    -valla elamanın işi iyi hem bu ara bir entrysinden anladığım belkide anlamadığım kadarıyla artık evlenmeyi de düşünüyormuş tipi de iyiyse bu fırsatı kaçırmaz verirdim kendisine yani en muamelelisinden.
    ···
  6. 506.
    0
    aylardır gelip de hakkında entry girmek istediğim sözlük ermişi. ama kısmet olmamıştı bir türlü, bugüne kısmetmiş.

    kendisi ile ilgili düşünebildiğim tek şey vardı ilk günden beri, "kız olsam verirdim". hayır başka bir şey düşünebilmek mümkün değil ki zaten. baksanıza adam ateist, liberal, demokrat, türk silahlı kuvvetleri ve türk milleti aleyhine edebileceği iki kelamı her daim var, dinlerin, peygamberlerin ipliğini pazara çıkartıyor, bilmediği şey yok, her konuya hakim. e hal böyleyken kız olsam verirdim demez de ne der ki insan?

    bir de tüm bunların üzerine dünden beri biz cahil sözlük yazarlarını eğitmeye adamış kendini, gözlerim yaşardı, soruverdim kendi kendime, dedim ki; "adam harekete geçti ben neden hala teorideyim?" ben de harekete geçeceğim ey sözlük, kız olup vereceğim!

    bir de istirhamım olacak bu yüce insandan, bunca garbage entry girip de her çaylaklığından dönebilmesinin sırrı nedir? birinci nesil yazar olmak yeterli midir yoksa yüksek yerlerde tanıdıklar da gerekir mi?
    ···
  7. 507.
    0
    Değerli Başkan’ıma;

    Yeryüzünde her canlının ve cansızın bir anlamı vardır. Bazen de bir insanın ismi söylendiği zaman belli bir sıfat o insanla özdeşir. işte Cevdet dendiği zaman ilk akla gelen “mütevazi” bir insan olmasıdır.

    Aramıza sessiz ve derinden girdin. En önemlisi sınıfın da fırtına öncesi sessizliği yaşamasıydı. Bu sessizlik perdesini senin sessiz bağırışların, yalvarışların, çalışmaların yırtmıştır.

    Ah diyorum kendi kendime... Bu sessiz, sakin ve mütevazi yapından dolayı seni biraz geç fark ettik. Çünkü senin gibi bir insanın bir günlük kaybı dahi benim ve sınıf için çok büyük bir kayıptır.

    Kim derdi ki bu sınıf sen geldikten sonra kaynaşacak, dost olacak, arkadaşlık bağları kuvvetlenecek...

    Tüm samimiyetimle söyleyebilirim ki sana bu yazıyı yazmak için zorlanıyorum. Çünkü son beş aydır günün 7-8 saati beraberiz. Yaşadığımız o kadar çok olay, anı var ki hangisini anlatayım, hangisini söyleyeyim... Ama yine de ben anlatmaya devam edeceğim.

    Büyüklerimiz bize söylerler, bir insanı gerçek manada tanımak için o insanla bir takım ortak işler yapmak gerektiğini... işte şu an bile bunun için uğraştığımız yıllık uğruna tüm gücümüzle çalıştık. Gün oldu engelleri, gün oldu acıları aşarak; gün oldu sevinçleri, mutlulukları paylaşarak; dostluğumuzu ve arkadaşlığımızı perçinlediğimize inanıyorum.

    Evet, paylaşım duygusu benim için çok önemlidir. Eğer bir ortamda paylaşım varsa o ortamda mutluluk, rahatlık vardır. Ben seninle paylaşım duygusunu max yaşadığıma inanıyorum.

    Her ne kadar bu yazıyı yazarken ayrılık duygusunun vermiş olduğu bir pgibolojide yazsam da seninle biz hayatın her aşamasında beraber olacağız.

    Zamanın seni asla değiştirmemesi dileğiyle...

    Dostun Hidrolik Pompa
    ···
  8. 508.
    0
    asla sabit fikirli olduğuna inanmadığım badi. evet, doğru olduğunu düşündüğü şeyleri belirtirken ağır bir üslup kullanıyor ve kendi fikirlerini ölesiye savunuyor, doğrudur. peki ama bunu yapabilecek kapasitesi olan hangimiz yapmaz, eğer bir insan yeterli bilgi birikimine sahipse doğru olduğunu düşündüğü ve üzerine sayfalarca okuduğu birşeyi neden ölesiye savunmasın ki? bu neden kendini beğenmişlik olsun? tarzı çoğu insanı rahatsız edebilir ya da birçok insan bunu kaldıramayabilir bu da doğrudur fakat söylediğim gibi bu onun tarzı bunu egosuyla bağdaştırmayı ya da göz önünde olma çabası olarak yorumlamayı yanlış buluyorum. birçok insan eleştiriyor kendisini bunu yaparken de tarzına takılıyor çoğu. hiçbiri çıkıp da öne sürdüğü şeyler üzerine düşünmeyi tercih etmiyor ya da anti-tez üretmeyi. kendisi her yazdığı entrysine o kadar özen gösterirken, satırlarca şey yazarken görüşünü açıkça ifade edebilmek için birilerinin çıkıp alay eder gibi sadece arzachın entrysini 100km öteden tanımak, ilgi çekmek isteyen ergen tarzında bkz vermeleri ise çileden çıkartıyor beni. adam ne güzel belirtmiş görüşünü uzun uzun açıklamış okumuşuz bir bakış açısı kazanmışız, madem beğenmiyorsun hatta alay edecek kadar komik buluyorsun sende yaz iki sayfa entry anlat derdini bir de seni okuyalım bakalım ne diyorsun bi bakış açısı daha kazanalım. ama yok iki alay cümlesi bir bkz yeter. belirteyim arzach ne para ödedi bu entryi yazmam için ne de yüzyüze görüşmüşlüğümüz konuşmuşluğumuz vardır kendisiyle ancak şunu söylemek isterim ki kendisi ile birçok konuda aynı düşünceleri paylaşıyorum ve kendisi bu görüşlerini(mi) harika bir şekilde ifade ediyor. bu yüzden kensine minnettar olduğumu buraya yazmak da bir sakınca görmüyorum. umarım uzun süre daha paylaşır görüşlerini bizimle.bu arada mesaj alımına kapatmış hesabını atamıyorum mesaj, umarım en kısa sürede açar tekrar mesaj alımına.
    ···
  9. 509.
    0
    Biricik Oğlum yeter lan2,
    512’de sohbetlerimizden birine dahil olmanla tanıştık. O kadar sıcak kalpliydinki; acının yıprattığı o gözlerden fışkıran sevgi ve samimiyeti görmemek için aptal olmak gerekirdi. E ben de aptal olmadığımdan 5 yıldır paylaşıyoruz bu samimiyeti. Kübra’nın hatırası canını acıttığında şarkılar söylememi isterdin benden ama dinledikçe efkarlanırdın. Sırf bu keder kokan kısır döngüne inat “serenat” denen bi event icat etmiştik beraberce. Gökten oynaya oynaya düşen kar tanelerinin oluşturduğu beyaz halının üstünde dünyanın en güzel varlıklarına açarsan camı öyle, şarkı söylerim böyle demiştik. Ve yine karlar varken çekmiştik aserejenin klibini ve bonusları toplamıştık. Donmuş taklidi yaparken donma tehlikesi atlatmıştın. Yeşil kar maskeli adam ve sarı civciv kafalı menejer olarak damgamızı vurduk bir döneme. Söylemek istediğim şey hayatımın en unutulmaz anlarını seninle paylaştığımdır canım oğlum. Sadece seni tanımak bile bir ekolün içinde kaybolmaktı. Baban senden çok şey öğrendi evlat. Ama sen yani şimdi gerçekten gidiyo musun? Bu yıllığı yazmak demek ki bu yüzden önemliymiş. Bazı şeyleri insanın kafasına vura vura hatırlattığı için…Şuan gözlerimden süzülen yaşların sebebini inan bilmiyorum Murat. Belki sensiz kalmaktan korkuyorum sık görüşmesek bile var olduğunu bilmek odtüyü huzurlu kılıyordu. Belki de geri dönüşü olmayan o güzel günlere ve gençliğime ağlıyorum. Ama kesin olarak bildiğim bir şey var. Hiç kimse benim kadar iyi bilemeyecek ve göremeyecek sana coşkunun, heyecanın, neşenin aynı zamanda kederin, gözyaşının ve de mavilerin öylesine yakıştığını…

    Hidrolik Pompa
    ···
  10. 510.
    0
    sevgili yeterlan2; herkesin sana desteği olağanüstü fazla. iyi bir fenerbahçe kadrosu olduğunu varsayıyoruz. bu kadroyu senin iyi kullanmanı bekliyoruz. olmayacak bir rotasyonla trabzonspor karşısına çıkardın fenerbahçe’yi. sakın ola ki yanlış anlama. alex’i oynatmadın diye tavır koymuyorum. ama stoch’u neden kulübede oturttun onu anlamış değilim.

    trabzonspor’u her fenerli önemser. deplasmanda trabzonspor’a iki gol atmak kolay değil. ama bu kadar basit ve ipe salma gelmeyen, akla hayal sığmayan golleri kalede gördüğümde, kendi kendime sorar oluyorum, neyin nesi bu goller?..

    stoper arayışları içinde olduğunu gazete sütunlarında okuyorum. gel sen beni dinle. ilk önce şu kaleci sorununu hallet. koskoca fenerbahçe takımında 1. kalecin volkan demirel sakatlanıyor, yerine mert oynuyor ama ne yazık ki bu çocuk çok acemi. mehmet topuz kendi kalesine gol attı diyoruz. eli ayağı düzgün bir kaleci böyle gol yemez. ama ne yazık ki mert hazırlıksız yakalandı ve bu ilk golü kendi takım arkadşaşını atmasına izin veren oldu. önde basıp pres yapmaya çalışan bilica ve lugano, yattara’nın attığı golde nerelerdeydi hiç gördün mü? hiç kademe anlayışları yoktu. çizgi savunma yapıp, yattara’ya gol şansı verdiler.

    mehmet topuz, fener’in ikinci golünün sahibi olurken, ayağından çıkan şans topu da trabzon kalecisinin üstüne-başına, ayaklarına çarpıp ağlara gitti. ama bir benzerini kaçırdı. keşke maça stoch ile başlasan diyorum. ayrıca alex’i de son 80’lerde oyuna alman ona sığınmaktan başka bir şey değildir. alex futbolun tanrısı değil. maçın son dakikalarında sahaya atar san onun tarzındaki futbolcuları oyuna küstürürsün. paok’u düşündüğünü söylüyorsun. o zaman ben de şunu sormak isterim. trabzonspor maçını düşünmedin mi?
    ···
  11. 511.
    0
    biricik oğlum yeter lan2,
    512’de sohbetlerimizden birine dahil olmanla tanıştık. o kadar sıcak kalpliydinki; acının yıprattığı o gözlerden fışkıran sevgi ve samimiyeti görmemek için aptal olmak gerekirdi. e ben de aptal olmadığımdan 5 yıldır paylaşıyoruz bu samimiyeti. kübra’nın hatırası canını acıttığında şarkılar söylememi isterdin benden ama dinledikçe efkarlanırdın. sırf bu keder kokan kısır döngüne inat “serenat” denen bi event icat etmiştik beraberce. gökten oynaya oynaya düşen kar tanelerinin oluşturduğu beyaz halının üstünde dünyanın en güzel varlıklarına açarsan camı öyle, şarkı söylerim böyle demiştik. ve yine karlar varken çekmiştik aserejenin klibini ve bonusları toplamıştık. donmuş taklidi yaparken donma tehlikesi atlatmıştın. yeşil kar maskeli adam ve sarı civciv kafalı menejer olarak damgamızı vurduk bir döneme. söylemek istediğim şey hayatımın en unutulmaz anlarını seninle paylaştığımdır canım oğlum. sadece seni tanımak bile bir ekolün içinde kaybolmaktı. baban senden çok şey öğrendi evlat. ama sen yani şimdi gerçekten gidiyo musun? bu yıllığı yazmak demek ki bu yüzden önemliymiş. bazı şeyleri insanın kafasına vura vura hatırlattığı için…şuan gözlerimden süzülen yaşların sebebini inan bilmiyorum murat. belki sensiz kalmaktan korkuyorum sık görüşmesek bile var olduğunu bilmek odtüyü huzurlu kılıyordu. belki de geri dönüşü olmayan o güzel günlere ve gençliğime ağlıyorum. ama kesin olarak bildiğim bir şey var. hiç kimse benim kadar iyi bilemeyecek ve göremeyecek sana coşkunun, heyecanın, neşenin aynı zamanda kederin, gözyaşının ve de mavilerin öylesine yakıştığını…

    seni seven sneakerss...
    ···
  12. 512.
    0
    sayın yoldaş yeter lan2

    bobby fischer ile yapmakta olduğunuz dünya satranç şampiyonluğu maçını büyük bir ilgi ile izliyorum. satranç meraklısı değilim ve hatta oynamam da ve oyunun sadece temel kurallarını biliyorum. ben mesleği romancı-felsefeci olan birisiyim.

    fakat televizyonda hamle hamle yeniden verilen bir oyununuzu izledim ve onları bir satranç oyuncusunun ihtiyaç duyduğu müthiş düşünce ve planlama karmaşıklığının gerçek bir ispatı olarak gördüm. bu bir satranç oyuncusunun kaç şeyi aklında tutması gerektiğinin , kaç şeyi entegre etmesi gerektiğinin, ne kadar ileriyi görmesi ve planlaması gerektiğinin bir ispatıydı. sizin ve rakibinizin sıradışı bir entelektüel kapasiteye sahip olması aşikardı.

    sonra ,oyunun kendisinin ve oyuncuların zihni marifetinin onların uğraştıkları realitenin metafiziksel mutlaklığı sayesinde mümkün olduğunu fark ederek sarsıldım oyuna kimlik kanunu ve onun sonucu olan nedensellik kanunu hakimdir. her şey olduğu gibidir: bir vezir bir vezirdir, bir fil bir fildir, ve her birinin yapabileceği hareketler onların niteliğiyle belirlenir: bir vezir doğrusal ya da diyagonal herhangi bir açık çizgide ilerler, bir piyon ilerleyemez; bir kale satranç tahtasının bir kenarından diğerine ilerler, bir piyon ilerleyemez, vs. onların kimlikleri ve hareketlerinin kuralları sabittir - ve bu durum oyuncuların aklının karmaşık, uzun vadeli bir strateji geliştirmesini mümkün kılar, bu nedenle oyun sadece kişinin (ve rakibinin) marifetine bağlıdır.

    bu durum beni size sormam gereken bazı sorulara zütürdü.

    1. ıki saatlik beyin çatlatan bir emekten sonra - rakibinizi köşeye sıkıştırdığınız - kritik bir anda, bilinmeyen, keyfi bir kuvvet aniden diyelim rakibinizin filinin vezir gibi oynamasını sağlayacak şekilde oyunun kurallarını rakibinizin lehine değiştirmiş olsa, oynayabilir miydiniz? oynayamaz mıydınız? ancak gerçek hayatta, bu sizin ülkenizin kanunudur ve bu oynamak için değil, fakat yaşamak için sizin ülkenizin vatandaşlarının içinde bulunduğu durumdur.

    2. satrancın kuralları diyalektik bir realiteye uygun olacak şekilde zıtların bir araya gelebileceği şekilde yenilense, böylece kritik bir anda sizin veziriniz beyazdan siyaha dönüp, rakibinizin veziri olsa ve sonra da her ikinize de ait olan griye dönse, oynayabilir miydiniz, oynayamaz mıydınız? ancak gerçek dünyada, bu sizin vatandaşlarınızın kabul etmesi, içselleştirmesi ve onlarla yaşaması öğretilen realite görüşüdür.

    3. bir ekip halinde oynamak zorunda olsanız - yani kendi başına düşünmeniz ve oynamanız yasaklansa ve bir grup tavsiyeci ile değil fakat her hareketinizi oylamayla belirleyen bir takım ile birlikte oynamak zorunda olsanız- oynayabilir miydiniz? bir şampiyon olarak takım içindeki en iyi beyin siz olacağınızdan, takımı sizin stratejinizin en iyi olduğuna ikna etmek için ne kadar çaba ve zaman harcamak zorunda kalırdınız? başarmanız mümkün olur muydu? eğer bazı faydacı, sadece içinde bulunduğu anı düşünen zihniyetler rakibinizin atını sizin üç hamle sonra şah mat olmanıza yol açma pahasına alsa ne yapardınız ? devam edebilir miydiniz ? ancak gerçek dünyada, bu sizin ülkenizin teorik idealidir, ve bu ülkenizin (bir gün) bilimsel çalışma, sanayi üretimi ve insanoğlunun hayatta kalması için gereken herhangi bir diğer aktiviteyle uğraşmada önerdiği metottur.

    4. hantal bir takım çalışma mekanizması söz konusu olsa ve hareketleriniz basitçe arkanızda duran - hiçbir şeyi açıklamayan veya tartışmayan, tek argümanı ve niteliği silahı olan bir kişi - tarafından sırtınıza dayalı bir silahla size dikte ettirilse, oynayabilir miydiniz? oyuna devam etmeyi bir tarafa bırakın, başlayabilir miydiniz? ancak gerçek dünyada, bu sizin ülkenizde insanların yaşadığı (ve öldüğü) uygulamadaki politikadır.

    5. oyunun kuralları farklılaştırılsa ve siz 'proletaryaci' kurallarla oynarken rakibinizin 'burjuva' kurallarla oynadığı, bir uluslararası satranç federasyonu profesyonel anlayış, ilgi ve yaklaşımından hoşlanır mıydınız, bu şartlarda oynayabilir miydiniz ? böyle bir 'çok kurallı' sistemin çoklu mantıkçılıktan daha saçma olduğunu mu söylerdiniz? ancak gerçek dünyada, sizin ülkeniz diğer ülkelerin 'burjuva' mantığı veya 'aryan' mantığı , ya da 'üçüncü dünya' mantığı vs. izlediklerini iddia ederken kendisinin 'proletarya' mantığı izlediğini ve küresel uyum ve anlayış peşinde koştuğunu ifade etmektedir.

    6. oyunun kuralları bir istisna ile bugünkü gibi kalsa, yani (kitleleri temsil ettikleri için) piyonlar daha etkili taşları (bireyleri) kurban verme pahasına korunmaları gereken en değerli ve en harcanamaz taşlar olarak ilan edilse, oynayabilir miydiniz ? bu sorunun cevabının berabere olduğunu iddia edebilirsiniz, çünkü bu tür bir ahlak kuralını kabul eden sadece sizin ülkeniz değil tüm gerçek dünyadır.

    7. oyunun kuralları aynı kalsa fakat eşitlikçi prensibe uygun olarak ödüllerin dağıtımı değiştirilse, yani ödüller, onur ve ünvan, kazanana değil fakat kaybedene verilse, kazanmak bir bencillik belirtisi olarak kabul edilse ve kazanan, üstün bir zekaya sahip olması nedeniyle diğerlerine şans tanımak için bir yıl oyundan men etme cezasıyla cezalandırılsa, oyunu oynamaya dahi tenezzül eder miydiniz ? siz ve rakibiniz kazanmak için değil fakat kaybetmek için oynamaya çalışır mıydı? bu sizin aklınızı nasıl etkilerdi?

    bana cevap vermek zorunda değilsiniz, yoldas. konuşma ve hatta bu gibi soruları düşünme özgürlüğüne dahi sahip değilsiniz ve ben de zaten cevapları biliyorum. hayır, yukarıdaki şartların hiçbirnin altında oyunu oynayamazsınız. satranç dünyasına kaçmış olmanız bu tip olaylardan kaçmak içindir.

    aritmetiğin aksine, satranç zihinsel çabanın temel eğilimi olan soyutluğu temsil etmez; onun zıddını temsil eder:zihinsel çabayı bir takım somut şeyler üzerinde odaklar ve bir aklın başka hiçbir şeye yeri kalmayacak şekilde karmaşık hesaplamalar yapmasını talep eder. bir hareket ve mücadele illüzyonu yaratma yoluyla, satranç profesyonel oyuncunun aklını hayata karşı kritik olmayan, önem vermeyen bir pasifliğe indirger. satranç, entelektüel çabanın motorunu yani "ne için?" sorusunu ortadan kaldırır ve bir ölçüde korkutucu bir şey bırakır: amacından soyutlanmış entelektüel çaba.

    fakat yoldaş, bu konuda berabere kaldığımızı söyleyebilirsiniz: sizin ülkeniz bu kelimenin anldıbını bilmez, ve bugün bizim ülkemizdeki çoğu insanda onu bilmez.

    saygılarımla

    hidrolik pompa
    Tümünü Göster
    ···
  13. 513.
    0
    doğruluk payı olan bir şeyi yanlış bir uslupla savunduğunuz zaman ortaya çıkan bir durum vardır. artık esastan ziyade şekil tartışılır. şekille ilgili tartışmalar ise genelde kişilerle ilgili bilgilere yönelir. domino etkisi bir nevi. sonra tartışılan konu unutulur ve geriye kırılan camlar kalır. şekil önemlidir. şekil şartlarına uymadığı için reddedilen çok dava vardır. karşı taraf yoğun ve yaygın küfür bonbardımanı karşısında konu ile ilgili antitezler söylemek yerine sadece kendisine söylenen küfürlere cevap vermeye kalkışır. doğal bir savunma refleksi. bu noktadan sonra beni değil fikirleri tartışalım tezi de geçersizleşir. çünkü karşı taraf sizin uslup hatalarınıza aynı şekilde cevap vermiyor/veremiyor. böyle dengesiz bir tartışmada üstün gibi görünmek şekilseldir. hatta bu sanal üstünlüğü veya ayrıcalıklığı kullanmak ve bunu kullanmaktan gocunmadığını ifade etmek ve dahi bunu kullanmanın doğal görünmesi gerektiğini ifade etmek ise ayrıca değerlendirilmesi gereken acaibül garaibattan. esasında belden aşağı vurmak şahıslarla ilgili bu tespitler değil ilk başta şahısların kişiliğine yöneltilen küfürlerdir.

    edıt: internetten film indirmenin bazı ülkelerdeki gibi "suç" sayılması gerektiğini söyleyen ve bunun kesinlikle "etik" olamayacağını (farklı şekillerle) ifade eden şahıs. daha önce defalarca dile getirilmiş bir hakikattır. ilk defa söylenen bir şey değildir. bu tezi çok hararetli bir şekilde savunan kişiler vardır. ben de bu konuda aynı görüşteyim. hızlı bir şekilde bu olay değerlendirilmeli ve yasal düzenlemeler yapılmalıdır. lakin olmayan bir suçun acele suç sayılmasını isterken ezelden beri suç olan bir fiili işlemek de ayrı bir garabet. geçen sulh ceza mahkemesine gittim. dava listesine baktım. konulardan çoğu hakaretti. savunduğun tezi argümanlarla değil de küfürlerle desteklersen olmaz hacı.
    ···
  14. 514.
    0
    sevgili yeter lan2,

    ben hayatımda iki kere ferre izledim. ikisi de tesadüfen. birinde bu neymiş böyle ki diye ortalıkta bulduğum bir cd'yi pc'ye takmamla ciksi fotoğraflarından tanıdığım şahin k kişisini karşımda bulmam, diğeri de masaüstündeki "aylin" isimli bi' dosyayı tıklamam sayesinde oldu. yoksa "tanımam etmem ama methini duyduğum bi' eylem bu" haa... ferre diyorduk. birincisini geç, o tam bi' travmaydı. ikinci deneyimimde, çayda çıra eşliğinde boxerıyla zıplaya zıplaya gelen ve aylin karşimizin üzerine adeta bi' karabasan gibi çöken çelimsiz çocuğun, yatakta sadece sütyenle kalıp "ay ihihi ay yapma ay ben gülerim ama" diye diye gıncıfırlaşan işbu aylin hanım kızımızı üryanlaştırma girişiminde yaşadığı travma karşısında benim yaşadıklarım bir hiçti zaten...

    - aaa aaa limoooon diye kaldı çocuk. elektrik kesintisi oldu devrelerinde. aaaaaaaa...

    sonrasını bilmiyorum, çünkü terbiyesizleştiler ve izlemeyi yarıda kestim. o gün anladım ki, sen de bir yalana ortak olmanın vebali altında kıvrım kıvrım kıvranıyorsun sevgili destekli sütyen. ama allah sana dil vermemiş, vermemiş ki sessiz kalıyor, memesiz hatunlara memelik yaparken gakını gıkını çıkarmıyorsun. ahh kim bilir ne derûni acılar yaşıyorsun destekli sütyen. o kandırıkçı kadınlara arka çıkarken, destek olurken, senin bir tane bile destekçin yok. ama üzülme artık ben varım, hayatında bir karıncayı bile incitmemiş yaşar usta... senin yükselen sesin olucak.

    bu bağlamda sütyenin destekli mi desteksiz mi olduğunu ayırt etme yollarını kendime iş eyledim. yaptığım çıkarımlar;

    1. hatun kişisinin badisini gerim gerim geren bir görüntü varsa,
    2. bu gergin görüntü böyle hafif üçgenimsiyse, tepesi sivrimsi gibiyse,
    3. memeler baş kaldırmış gibi dik gibi duruyorsa dik dik (yer çekimine karşı koymanın bu kadarı!)
    4. o bıçak sırtı gibi baş kaldırmış memeler hatun kişisi yürürken hoplamayı bırak, hafif salınım bile yapmıyorsa,
    5. sarılınca itiyorsa, bi' yumşaklık sezilmiyorsa

    destekli sütyenle kamufle edilmiştir arkadaş. bütün gün istanbul sokaklarını gezip, otobüslerden kadınlara göz dikip, meme baktım ben. bu sahici, bu yalancı deyi deyi... utanıyorum böyle yaşamaktan, ama asıl beni bu hâle düşürenler utansın diyorum... kendimizi kabullendirme çabalarını bi' kenara bırakalım hemşireler, neysek o olalım. gerekirse küçüğü makbul diyip geçelim, ama bu sıcakta o süngerli dolgulu, o destekli sütyenlerle kendimize yazık etmeyelim. su duvarın içinde kalmaz ne de olsa, şişir şişir bir yere kadar. aaa aaaa limoon diyor adam sonra. üzülüyorsun. üzüldüğüne üzülüyorum ben de. kelebek etkisi içremece işliyor...

    sana gelince, hiçbirimiz senin yerinde olmak istemezdik destekli sütyen. allah yardımcın olsun. yine de yalnız olmadığını bilmek istersin diye düşündüm. haklı davanda her zaman arkanda olacağım.

    sevgilerle,
    hidrolik pompa
    Tümünü Göster
    ···
  15. 515.
    0
    sevgili yeter lan2

    ben hayatımda iki kere ferre izledim. ikisi de tesadüfen. birinde bu neymiş böyle ki diye ortalıkta bulduğum bir cd'yi pc'ye takmamla ciksi fotoğraflarından tanıdığım şahin k kişisini karşımda bulmam, diğeri de masaüstündeki "aylin" isimli bi' dosyayı tıklamam sayesinde oldu. yoksa "tanımam etmem ama methini duyduğum bi' eylem bu" haa... ferre diyorduk. birincisini geç, o tam bi' travmaydı. ikinci deneyimimde, çayda çıra eşliğinde boxerıyla zıplaya zıplaya gelen ve aylin karşimizin üzerine adeta bi' karabasan gibi çöken çelimsiz çocuğun, yatakta sadece sütyenle kalıp "ay ihihi ay yapma ay ben gülerim ama" diye diye gıncıfırlaşan işbu aylin hanım kızımızı üryanlaştırma girişiminde yaşadığı travma karşısında benim yaşadıklarım bir hiçti zaten...

    - aaa aaa limoooon diye kaldı çocuk. elektrik kesintisi oldu devrelerinde. aaaaaaaa...

    sonrasını bilmiyorum, çünkü terbiyesizleştiler ve izlemeyi yarıda kestim. o gün anladım ki, sen de bir yalana ortak olmanın vebali altında kıvrım kıvrım kıvranıyorsun sevgili destekli sütyen. ama allah sana dil vermemiş.

    sneakerss.. seviyorum seni.
    ···
  16. 516.
    0
    sevgili başkanım başkanlığınız hayırlı olsun, uzun zaman oldu farkındayım ama iş güç derken bir türlü yazamadım, bir de artık öyle her yerde posta kutuları falan yok, e-mail diye bir şey çıkmış herkes ordan mektup gönderir olmuş, gerçi geçenlerde -geçen dediysem üç ay oluyor- televizyonda gördüm ptt nin böyle bir çalışması var. hayata geçerse daha sık yazarım, söz.

    naçizane bazı şeyleri hatırlatma gereği duydum, biz fenerbahçeli değiliz her limanda farklı bir sevgilimiz olsun, tanıdığım fenerbahçelilerin hepsi her sezon gidip yeni forma alıyor hatta bazıları o sene yapılan tüm formaları alıp değişik değişik giyiyor. ben ise hala bilet bulup giremediğim 7 mart 2001 galatasaray milan maci öncesinde 35 milyon verip aldığım formayı giyiyorum. tamam hala yeni gibi ama üzerindeki reklam veren firma tarih oldu.* bu sezonki formalara bakıyorum almış başını gitmiş 80-85 ytl olmuş. bedava olsun veya 10 lira olsun demiyorum, sakın beni yanlış anlama ama birbirimizi kandırmayalım, tekstil sektöründe de çalıştık maliyetini az çok tahmin edebiliyorum. öte yandan, allah seni inandırsın şampiyon olduktan sonra kendime ve yeğenime aldığım çıldırın tişörtünün taksidi bu ay bitti.

    ekonomik durumlar iyi değil başkanım, galatasaray gibi düşün borcumuz çok fazla, kıt kanaat geçinmeye çalışıyoruz. sen yabancı sayılmazsın rakamları da söyliyim 900 lira maaş alıyorum, 375 ytl kiramız var, elektrik, su, telefon derken 450 lira gitti bile, ekmek olmuş 70 kuruş, 50 milyonun adı var başkanım, bozdurdunmuydu nereye gittiği belli olmuyor. bana dersen şu dünyada sevdiğin 10 şeyi say birinci sırada galatasaray ı söylerim, yüz üzerinden %25 inden fazla yaşadığım bu hayatta kaç maçı ali sami yende izledim dersin. tahmin et 5 mi? 10 mu? 20 mi? hayır bilemedin başkanım yalnızca iki (yazıyla iki) biri 3-5 sezon önceki bursaspor maçı diğeri de suat ın jübile maçı. jübile demişken başkanım eskiden öyle bir şey vardı negzel izlerdik yalandan 10 dk top oynar sonra oyundan çıkar ve herkes ayakta alkışlardı. şimdi neden olmuyor o maçlar, hagi, bülent korkmaz ve hakan şükür ve niceleri, 11 kişi toplandıktan sonra toplu jübile şenlikleri yapmayı mı planlıyorsunuz. düz mantıkla bu hakan şükür denen adam leblebi gibi gol atmış ve beni 250 den fazla sayıda sevindirmiş, benim hayatım için bu kadar önemli insanlara hakettikleri saygıyı göstermek çok mu zor?

    biraz farklı konulara girdim bağışla lütfen, asıl meseleye gelelim. metallica konserinde gittik gördük 5 sezon önceki tribünden hiçbir farkı yok, bütün gün neredeyse aç susuz dolaşıp, insan gibi tuvalete giremeyip 110 m ötemde gelişen pozisyonları göremeyeceğim tribün için benden 50 lira isterseniz, kusura bakmayın ama ben oraya gelemem, dikkat edersen gelmem demiyorum gelemem. ticaret meslek lisesi mezunu arkadaşlardan öğrendiğim 100 kasa ile koskoca klüp nasıl yönetilir bilmiyorum ama bildiğim tek şey sevenleri ayırıyorsunuz. sevgiler, saygılar.

    özhan abinin ellerinden öp benim için...
    Tümünü Göster
    ···
  17. 517.
    0
    sevgili yeter lan2

    ben hayatımda iki kere ferre izledim. ikisi de tesadüfen. birinde bu neymiş böyle ki diye ortalıkta bulduğum bir cd'yi pc'ye takmamla ciksi fotoğraflarından tanıdığım şahin k kişisini karşımda bulmam, diğeri de masaüstündeki "aylin" isimli bi' dosyayı tıklamam sayesinde oldu. yoksa "tanımam etmem ama methini duyduğum bi' eylem bu" haa... ferre diyorduk. birincisini geç, o tam bi' travmaydı. ikinci deneyimimde, çayda çıra eşliğinde boxerıyla zıplaya zıplaya gelen ve aylin karşimizin üzerine adeta bi' karabasan gibi çöken çelimsiz çocuğun, yatakta sadece sütyenle kalıp "ay ihihi ay yapma ay ben gülerim ama" diye diye gıncıfırlaşan işbu aylin hanım kızımızı üryanlaştırma girişiminde yaşadığı travma karşısında benim yaşadıklarım bir hiçti zaten...

    - aaa aaa limoooon diye kaldı çocuk. elektrik kesintisi oldu devrelerinde. aaaaaaaa...

    sonrasını bilmiyorum, çünkü terbiyesizleştiler ve izlemeyi yarıda kestim. o gün anladım ki, sen de bir yalana ortak olmanın vebali altında kıvrım kıvrım kıvranıyorsun sevgili destekli sütyen. ama allah sana dil vermemiş.

    sneakerss.. seviyorum seni.
    ···
  18. 518.
    0
    Şimdi çok daha iyi anlıyoruz birbirimizi...

    Çünkü küçücük bir el saçlarımı kavrıyor gecele­ri... Karyola başlarında uykusuz geceler geçiriyo­rum. Pastoral ninnilerle büyütüyoruz oğlumu; ya­lancı çocukların burunları uzuyor masallarda, öpülen kurbağalar prens oluyor.

    ... Ve yaşamın değiştiğini, eski tecrübelerin geçersizleştiğini anlatan kitapları kaldırıyoruz salondan gizli gizli...

    O korkunç çark, acımasız bir hızla dönmeye de­vam ediyor. Zaman, öğütüyor kuşakları...

    insan ancak mahrum kalınca anlıyor sevginin değerini... Bense sevginden mahrum kalmaya faz­la dayanamayacağımı biliyorum.

    O yüzden sana upuzun bir ömür diliyorum.

    Hem biliyor musun?

    "Seni çok seviyorum."
    ···
  19. 519.
    0
    bana güvenin general. bu başınıza gelebilecek en iyi şey. anlıyorum, bir uyarı yapılmadan tutuklanmak, ev hapsinde tutulmak. chelsea sokaklarında gezinememek, gelecekte seni neyin beklediğini bilmemek hoş bir şey değil. bunun böyle olduğunu, öyle pek uzağa gitmeden, özgürlüklerini ellerinden aldığın şilililere sorabilirsin; onların durumu sana londra’da beş yıldızlı klinikte sağlanan koşullardan çok daha ağırdı. korkuyor, kendini yalnız ve sırtından bıçaklanmış hissediyorsan, general, bil ki, kader yaşdıbının bu son döneminde, ruhunu kurtarmak için, sana ilahi bir fırsat tanıyor. 1973 darbesinden beri bir yalanla yaşıyorsun; özenle kendini yücelttiğin, davranışlarına bahane ettiğin bu yalan, seni o makama atayan ve senin ihanet ettiğin adamın, salvador allende’nin, bizzat senin tarafından oluşturulan, dehşet uyandıran, katlanılamaz cinayetiyle sonlandı. nasıl asıl suçu örtmek için pek çok başka suç gerekirse, senin ilk ihanetini de bir çığ gibi diğerleri izledi. diktatörler, özgür bıraktıkları şeytanları kovmak için, mutlak gücün peşine düşerler. kabuslarını susturabilmek için, dalkavuk aynalardan oluşan duvarlarla ve evet siz en iyisiniz, en güzelsiniz, en akıllısınız, diyen yaltakçılarla çevrilmiş olmakta ederler. ve sonunda sen de buna inandın rai. seni kimsenin sorgulayamayacağı bir yenilmezlik duvarı arkasında, yaptığın ve yapmakta olduğun her şeyi savundun. senin için bir yasa vardı, geri kalan vatandaşların için ise bir başka yasa. 1988'de şili halkı seni reddettiğinde ve 1990'da başkanlığı bıraktığında inanılmaz bir kurnazlıkla ülkeyi yaptığın ya da söylediğin hiçbir şey için yanıt vermen gerekmeyen bir 'geçiş dönemi’ne mahkum etme becerisini gösterdin. bu zorunlu geçiş döneminde söylediklerin ve yaptıklarında gerçek özgürlüğe sahip tek kişi sendin. vatandaşların, dillerini tutup, sözlerine dikkat etmek zorundayken sen sınırsız bir sorumsuzlukla hareket edebildin. aslında general, sen demokratik bir süreçte de diktatörlerin dokunulmazlık keyfini sürdürebileceğini sandın.ve sen dünyayı ülkenle karıştırdın. uygarlığın zirvesi olarak gördüğün ingiltere’ye gidip, thames kıyısında, mapacho'daymış gibi yürüyüş yapabileceğini, ingilizlerin şili kurallarına, anlaşmalarına ve yasalarına, kendilerininmiş gibi saygı göstermeleri gerektiğini düşündün. kendi kurduğun tuzağa düştüğünü görmek ne büyük mutluluk, general. iktidardayken taşıdığın kibir seni kör etti. istediğin her şeyi zorla kabul ettirebileceğini, insanlara çektirdiğin uzak ya da yakın tüm acıları görmezden gelebileceğini garanti eden bir fantezi içinde kaybolup gittin. işte bu yüzden, tutuklanmış olman senin için çok sağlıklı. bilmeni isterim general, ben ölüm cezasına inanmıyorum. inandığım şey, insanın kurtuluşudur. senin bile general! bu nedenle yirmi beş yıldır görmek istediğim şey -ve hala inanmakta zorlanıyorum – ölmeden önce o mavi gözlerinizle, oğullarını ve kocalarını, babalarını ve kardeşlerini kaybettirdiğin kadınların koyu ya da açık renk gözlerine tek ve tek bakman. onların, verdiğin bir emirle ya da gizli polisin engellemeyi seçmediğin bir “eylem”ile yaşamlarının nasıl örselenip paramparça olduğunu yüzüne karşı söyleme şanslarının olmasını istiyorum. sen, tanrıya inanan general... düşün, senin bilge, atlı ve haşin tanrın, bu son günlerinde, sana pişmanlık duyman için bir fırsat veriyor, böylelikle bu korkunç suç çemberinden çıkıp, bağışlanmanı dileyebilir ve bize ölülerimizin nerede olduğunu söyleyebilirsin. aslında biliyor musun, don augusto, bu şahsen benim için de yeterli olurdu. uygun bir ceza olurdu bu, düşün, çok sevdiğin bu ülke için ne büyük bir yardım: uzlaşmaya giden bu zorlu yolda, bir adım daha atabilmek için ulusumuza yardım edebilirdin: bu ancak bize yapılanların korkunç gerçekliğinin kabul edilmesiyle; kendine ya da bize yalan söylemeden, gerçeğin acı dolu arayışında senin de yanımızda yer almanla mümkün olabilirdi. biliyorum, burada yazılanları ne okuyacak ne de dikkate alacaksın. artık sahip olmadığın dokunulmazlıktan ve hep var olacağına inandığın ayrıcalıklarından kendi isteğinle vazgeçeceğini hiç sanmıyorum. bedenin tutsak edildiğinde bile, gerçekten,
    özgür olmanın ruhunu kavrayacağından; korkuların üstesinden gelip, kendi yaşdıbının bilinmezliğini çözebileceğinden insanlığın büyük bir çoğunluğunun sende gördüğünü kendinde görebileceğinden ve bu yüzyılın sonuna yaklaşırken, seni ve senin gibi tiranları neden başımızdan defetmek istediğimizi anlayabileceğinden son derece kuşkuluyum.
    asla çok geç değildir general!
    Tümünü Göster
    ···
  20. 520.
    0
    ey sevgili yeter lan2

    bana para ödüyor olman,
    gecenin 02.30'unda bana mesaj atıp sabahki işlerle ilgili bir şey sormanı,
    sen bilmem nereye motor turuna gittiğin için geride kalan işlerini toparlamak üzere pazar günü sabahın köründe beni ofise getirmeni,
    senin babanın patoloji sonuçları çıkana kadar tedirginliğinden ot tak için ofiste terör estirmeni, ama benim anneme kanser teşhis koyulduğunda dalgınlığım için zerre kadar hassasiyet göstermemeni,
    iş için şehir dışına gidileceği zaman bana emr-i vaki yapıp uçak bileti alındıktan sonra haber vermeni,
    kendin pazar keyfini bozmayasın diye elin adamlarıyla allahın unuttuğu bir şehre, aptal bir işi yapmak için göndermeni,
    çeviri bürosuna ekstradan para ödememek için her allahın günü, işim olmamasına rağmen bana çeviri yaptırmanı,
    sigara içmediğim için gün içinde bunalıp sadece 5 dakika hava almak için terasa çıktığımda "sigara içen, içmeyen keyifte" şeklinde laf sokmanı,
    hatanı gözüne gözüne soktuğumda kabul etmeyip bir de üste çıkmanı,
    gecenin bir vakti, sırf bilgisayarına bakmaya üşendiğin için, lanet hafızamdan yararlanıp "bilmem kaç hafta önce yaptığımız basın toplantısındaki x gazetecinin mail adresi neydi?" diye sormanı,
    evinde bakamadığın kedinin, pişmaniye kıvamında öbek öbek dökülen tüylerinin bardağımın ve yemeğimin içinde olmasını,
    bilmediğin konularda bile gereksiz bir ukalalık yapmanı,
    ...
    gerektirmez!

    biraz olsun saygı bekliyor olduğum için ben suçluyum herhalde ya da sana bu kadar yüz verdiğim için.
    sayende artık kendi işimi kurmayı hiç istemiyorum. teşekkürler...
    ···