/i/Başıma Geldi

Hayatta başınıza gelenlerden ibaret değil midir?
  1. 1.
    +3 -1
    az önce kızın birinden duyduğum söz. teşekkür edip edirne'ydi. sıcaktı. piyadeydik, tepemizde çatı yoktu. insanlar cahil ve anlayışsızdı. fidan dibi kazıyorduk.

    ben çavuştum. kazmasam kazmazdım. ben sosyalist çavuştum. kardeşlerimle birlikte çalışıp, onlardan biri olduğumu göstermek istiyordum. işten kaytarmaya çalışanlara örnek olmak istiyordum. bir yandan da aslında onlarla birlikte çalışmaktan hiç zevk almadığımı, konuşacak ve paylaşacak hiçbir şeyimiz olmadığını, hepsinden nefret ettiğimi ve aslında ikiyüzlü bir insan olduğumu düşünüyordum.

    çocuklardan biri kollarını ve bacaklarını açabildiği kadar açmış, etini etinin sıcağından korumaya çalışarak yanıma geldi. "çavuş hasan uzman seni çağırıyo." neden sorusunu gereksizdi. adam komutan, çağırıyor işte...

    elimdeki portatif tahkim küreğini fidanın dibine saplarken, sulanmamış ve sulanmayacak fidanların taş gibi diplerini, öğle sıcağında kazmanın ne kadar aptalca olduğunu düşündüm.

    uzman çavuş söğütün gölgesindeki bankta oturuyordu. sırtı çalışan erlere dönüktü. o da biliyordu her şeyin ne kadar nafile olduğunu, bakmak istemiyordu. elindeki maket bıçağıyla yere düşmüş söğüt dallarının kabuklarını soyuyordu. koklasa, kabuğunu soyduktan sonra dalların çok güzel ve hafif bir kokusu vardı. tesbih çeker gibi kabuklarını soyup soyup kenara atıyordu dalları. sonra mıntıka temizliğinde set üstünü temizleyen çocuklar dalları çöpe, çöpü döken çocuklar da karakolun yakınındaki çukura atacaktı uzman çavuşun soyduğu dalları. çavuş olduğumdan beridir haftada bir yaktırıyordum çöpü. yanan çöpün başında ne olur ne olmaz diye bir er dikmek lazımdı. kendim dikiliyordum. uzman çavuşun hobisi dalların kabuklarını soymaktı, benimki ateşe bakmak.

    uzmana yaklaştıkça duruşumu dikleştirdim ve adımlarımı hızlandırdım. yanına varınca topuklarımı birbirine vurup selamımı çaktım. topukları birbirine vurmak "öhö!" demek, zili çalmak demek, "ben geldim" demek. gözlerini yonttuğu daldan kaldırmadan başını sallayarak selamımı aldı, yere atmak istemediği sigara izmaritlerini koyduğu cebine koydu. haftada bir cebinden çıkartıp bize gösterirdi izmaritlerini. bize örnek olmak istiyordu.

    elinde bembeyaz, pırıl pırıl bir söğüt dalı, bir süre bana baktıktan sonra "oğlum sen askerliğini daha önce yapmışsın" dedi. sesinin tonunda ve bakışlarında tehlikeli olabilecek akıl hastalarına gösterilen bir şefkat vardı.

    düşündüm yapmışmıydım diye, olabilirdi... emin değildim. kaç aydır oradaydım? ne kadar daha kalacaktım? hiç şafak saymazdım. bitince gidecektim. kısa dönemdi benimki, çabuk geçerdi.

    "oğlum hadi onlar yanlışlıkla çağırmış, sen niye durumu izah etmedin? niye geldin tekrar?" diye sordu uzman. "konuşana oğlum!" yanında dikilen santral erine dönerek "bak sen şu işe ya... " dedi. santralci bana çocukların cesetlere baktığı gibi bakıyordu.

    "fark etmedim komutanım" dedim. "peh" diye güldü. "oğlum annen, baban da nereye gidiyosun demedi mi?"

    dediler mi, demediler mi? hafta da bir ziyarete gidiyordum onları. asker olayım, hoca olayım, bankacı olayım, memur olayım istiyorlardı... özel sektöre güven olmazdı. demediler mi hakkaten. beni sevdikleri için mi demediler? kaç aydır hiç içki içmemiştim, çok kitap okumuştum. ama deselerdi daha iyi olurdu. yoksa dediler mi? dedilerse daha fena, kendim mi gitmiştim? 10 kilo almıştım askerde. belki de gizli gizli gitmişimdir. kayıp mıydım, beni mi arıyorlardı? 500 lira ceza ödemiştim. atış takımındaydım, karşılama takımındaydım, karakol çavuşuydum. ödemiştim cezasını. iki kere tutuklandım. gözaltında kaldım. benimkilerden başka göz yoktu. ödememiş miydim yoksa? yine tutuklamasınlar diye mi gittim? kayıtlarda bir yanlışlık vardı. askerdim.

    "allah allah ya... 15 senelik askerim, senin gibisini de ilk defa gördüm." dedi uzman. adam haklıydı, 28 senelik insandım, kendim gibisini görmemiştim. "git topla eşyanı, akşam gelen ekmek aracıyla salacağız seni."

    önce sabah gitsem olmaz mı diyesim geldi ama kimseyle konuşmak istemiyordum. üşüşeceklerdi başıma, çürük dişlerini göstere göstere güleceklerdi. sonunda bütün üniversite mezunlarının salak olduğuna kanaat getirip, kısa dönem askerliğin kaldırılması gerektiği konusunda fikir birliğine varacaklardı. yok, yok... bir an önce gitmeliydim. ben gittikten sonra ne tak yerlerse yesinlerdi. nasılsa bir daha görmeyecektim hiçbirini.

    "tamam" dedim, gözümdeki nem oranı yüksekti ama ağlamadım. en son 1996'da ağlamıştım. burnumun direğinde sağlam bir sızı, göğüs kafesimin ortasında mideye yakın yerde de yumruk kadar bir taş. nasıl unuttum, niye geldim diye düşündüm koğuşlara doğru yürürken... kimseye kızgın değildim, kendime de. babasından şamar yemiş bir çocuğun intikamsız kırgınlığını yeniden hissediyordum apla dedim.
    ···
  1. 2.
    0
    E özet yok
    ···
  2. 3.
    0
    Abi torbacinin numarani versene kaç yıl oldu herif hala ayni aq
    ···
  3. 4.
    +1
    intihar değil intihal la
    ···